Maha
Hortum Üniversitesi Öğrencisi
ÖZGÜR OLUP OLMADIĞINIZ, ÖZGÜRLÜKTEN NE ANLADIĞINIZA BAĞLI…
Maha ile, diplomat hanımlarının bizi davet ettikleri bir toplantıda karşılaştık. O bir diplomat çocuğuydu. Uzun süre Dubai’de kalmış ve Amerikan eğitiminin verildiği bir okulda okumuştu. Mükemmel bir İngilizce’si vardı. Üst sınıf ailelerin çocukları ile röportaj yapmak pek âdetimiz değildir fakat Maha, genç yaşına rağmen parlak zekâsı; olaylara, dünyaya, İslâm’a bakışı ve dürüstlüğüyle bizi epeyce etkiledi. Hortum Üniversitenin bahçesinde gruplar hâlinde toplanmış öğrenciler halkaların ortasında ateşli bir şekilde hükümeti eleştiren konuşmacıları dinliyor, tezahürat yapıyor, bazen de alkışlıyorlardı. Her bir halkada farklı şeyler eleştiriliyordu. Bir tanesinde cumhurbaşkanı Ömer Beşir’le açıkça dalga geçiliyor, diğerinde ise ülkenin üçe bölünmesi gerektiğini savunuluyordu. Her cuma yapılan ve oldukça sert açılımları olan bu tartışmalar, üniversite yönetimi tarafından da engellenmiyordu. Bütün bunları gördükten sonra etrafındaki baskıcı devletlerin arasında Sudan’ın ilginç bir demokrasi örneği olduğunu düşündük. Bu arada Maha bize Sudan’da düşünce özgürlüğü olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Tam da bu sırada bir öğrenci yanımıza gelerek bunun tam tersi bir iddia ile geçen sene soruşturma geçiren bir arkadaşını örnek gösterince Maha ve öğrenciler arasında başka bir tartışma da başlamış oldu. Ne olursa olsun, Sudan’da karşılaştığımız gençlerdeki dinamizm, entelektüel düşünceye yatkınlık ve dünyayı anlama çabasını gelişmiş birçok İslâm ülkesinde göremedik.
Burada, üniversitede her türlü özgürlüğe sahibiz. Haklarımızı sonuna kadar kullanıyoruz. Sosyal ya da politik anlamda organize edilen forumlarımız var ve bizler kendi siyasi düşüncelerimizi, işlerin nasıl yürümesi gerektiğine dair fikirlerimizi buralarda ifade edebiliyoruz. Kimse bizim yaptıklarımızı sorgulamıyor, kimse bunları yapmamızı engellemiyor, bizi durdurmuyor. Bunları üniversitenin ortasında, bütün hocalarımızın önünde yapıyoruz.
“Hükümet aleyhine konuşabilirsiniz…”
Bakın şu anda bile hükümet aleyhinde konuşmaların yer aldığı bir forum var. Bu forumlar hükümet tarafından korunmaktadır. Örneğin olay çıktığında hükümet güçleri gelip olayların yatışmasına yardımcı olur. Yani, sonuç olarak burası demokratik bir ülkedir ve halkın susturulmasını engelleyen kanunlarımız vardır. Burada halkın özgürce konuşmasına engel olamazsınız.
Kadınlar da bu forumlara katılıyorlar hatta bazılarında çok önemli rol oynuyorlar. Bazen konuşmayı onlar başlatıyorlar ve konuşmanın çoğunu onlar yapıyorlar. Bu konuşmaları dinleyenlerin yarısı kadındır.
“Erkeklerin korumacı tavrından hoşlanmıyoruz…”
Buradaki erkekler biraz fazla korumacı. Üzerilerinde böyle bir “erkeklik” havası var. Kendilerini kadınları başlarına gelebilecek her türlü sıkıntıdan korumak zorunda hissediyorlar. Örneğin caddede yürüyorsunuz ve birisi sizinle hoş olmayan bir şekilde konuşmaya başladı. Birden bire caddedeki bütün erkeklerin onun üstüne çullandığını görürsünüz. O kişiyi ya döverek alıp götürürler ya da onunla konuşurlar, yaptığının yanlış olduğunu anlatılar.
Erkeklerin bu korumacı tavrından hoşlanmıyoruz. Kendi başımızın çaresine bakabileceğimize inanıyoruz. Kendi kendimiz korumamıza ve onlarla eşit olmamıza izin verilmeli. Fakat ne yaparsak yapalım bu mümkün olamıyor; biz kadınız ve onlar da erkek.
“Özgür olup olmadığınız özgürlükten ne anladığınıza bağlı…”
Bu özgürlüğe nasıl baktığınıza bağlı, eğer özgürlükten anladığınız bir şort ve kısa kollu bluz giyinerek sokaklarda yürümekse o zaman hiç özgürlüğümüz yok. Ama özgürlükten anladığınız şey istediğini söylemekse o zaman da kendimizi çok özgür olarak görmemiz gerekiyor. Bizler yönetimde olan insanlara derdimizi anlatabiliriz; yani o manada özgürüz. Bizim fakültemizde, hocalarımız ağabey ya da baba gibidir. Yanlış bir şey yaptığımızda bizi bir kenara çekerek nasihatte bulunurlar.
Fakat bazı konular vardır ki o zaman kızların yaptıkları hoş görülmez. Örneğin bir kız çok dar bir bluz giymişse, çok fazla makyaj yapmışsa veya kampusun ortasında gereksiz yere bağırıyorsa bu kabul edilmez. Elbette erkekler daha özgürler. Yüksek sesle konuşabilirler, istediklerini giyebilirler. Biz bunları yapamayız; bizim için uygun görülmez.
“Sudanlılar başkaları tarafından yönetilmekten hoşlanmaz…”
Şu sıralarda yanlış insanların olmaması gereken yerde, doğru insanların da yanlış yerde olması meselesi var. Örneğin hiçbir yeteneği ve bilgisi olmayan veya bulunduğu pozisyon hakkında hiçbir bilgisi olmayan birisi o pozisyonda yer alıyor. Kimsenin de ona “Seni bu pozisyona kim getirdi?” diye sorduğu yok. Bu insanın canını sıkan bir şeydir. Ayrıca belli bağlantılarınız, belli yerlerde tanıdıkların yoksa işlerimizi halletmekte çok zorluk çekiyoruz. Bu da can sıkıcı bir şey tabii ki.
Örneğin üniversitede komünistler de var ve bunu açıkça da belirtiyorlar. Dine ya da İslâm’a karşı değiller. Sadece her şeyi İslâm’a ilintilemek, devleti ve siyaseti İslâm ile bağdaştırmak istemiyorlar. Ülkenin isminin, Bağımsız Sudan İslâm Cumhuriyeti değil de Bağımsız Sudan Cumhuriyeti olmasını istiyorlar.
Burada Amerikan karşıtlığı kesinlikle çok yaygın. Şöyle ki; Sudanlılar özgürlükten hoşlanır, bağımsızlıkları için yaşarlar. Anlıyorsunuz değil mi? Başkaları tarafından yönetilmek istemezler; bunu düşünemezler bile.
Ben eğer Batıda yaşıyorsam, Kuzeyli birinin gelip bana kendi köyümde veya şehrimde nasıl yaşamam gerektiğini söylemesini kabul etmediğim gibi, tamamen yabancı birinin denizler ötesinden gelip bana nasıl yaşamam gerektiğini söylemesini, ülkemi nasıl yönetmem gerektiğini söylemesini asla kabul edemem. Amerikalılar bunu yapıyor.
“Müslüman kadınların zekâsından Arap-İslâm dünyası yararlanamıyor…”
Başörtüsü kadının ağırbaşlılığını korur. Avrupa ülkelerinde yaşamış olan kızlar tanıdım. Orada başörtüsü takmıyorlardı. Bana kendileri, başörtüsünün kadınları pişman olacakları şeyleri yapmaktan koruduğunu, başörtüsünün kadınları hareket ederken bir kereden fazla düşünmeye sevk ettiğini söylediler. Başörtüsü İslâm’ın, yani dinimizin aynı zamandan geleneklerimizin ve kültürümüzün sürekli bir hatırlatıcısıdır. Başörtüsü gittiğimiz her yerde bize saygılı davranılmasını sağlar.
Müslüman kadınlar bir bakıma aileleri tarafından baskı altına alınıyorlar. Fikirlerini ifade edemiyorlar. Aslında bir sürü zeki kadın var ve Arap-İslâm dünyası bu kadınlardan yararlanamıyor. Çünkü bu kadınlar bir şey yapacakları zaman babalarının, erkek kardeşlerinin, eşlerinin veya toplumun ne diyeceğinden korkuyor. Arap tabiatı bize toplumdan korkma hissini veriyor. İşte bu durum kadınların entelektüel hayatını da, bütün dünyasını da etkiliyor.
Burada gençler her şeyi okuyorlar. Özellikle siyasetle ilgileniyorlar. Bu nesil politikayla çok ilgileniyor. Şiire ve müziğe çok meraklılar. Bizim bir sürü gazetemiz var ve bu gazetelerin çoğu özel şirketlere aittir. Bu yüzden bu gazetelerde istediğiniz şeyi ifade edebiliyorsunuz. Biz böyle şeylere çok ilgi duyuyoruz ve okumaya çok meraklıyız.