Ivy Josia
WAO –Kadına Yardım Derneği
AYIRIMCI KANUNLAR, GELENEKLER VE DİN HAKKINDA KONUŞMAKTAN KORKMAYIZ…
Ivy Josiah, WAO (Kadına Yardım Organizasyonu) yöneticisi. 20 senedir Malezya’da kadın hakları için çalışan bu derneğin birçok cesur girişimi bulunuyor. Kadınlara karşı şiddeti bir tabu olmaktan çıkarıp; hükümetin bu konuda koruyucu kanunlar getirmesini sağlamış kadınlar için sığınma evleri açmışlar. Ensest, cinsel taciz, tecavüz gibi konuların konuşulabilir olmasına ciddî ölçüde katkıda bulunmuşlar. Bugün yüzlerce kadın, bu konularda onların açtıkları telefon hatlarına ihbarda bulunuyor. Ivy Josiah, bütün bu konuları ilk ortaya attığında herkesin tepkisini almış. Herkesin “Burası Malezya. Burada öyle şeyler olmaz; erkekler karılarını dövmez!” veya “Ensest ilişkilerin olduğunu söylemek Malezyalıların itibarını düşürür.” itirazlarına rağmen vazgeçmemiş. Bugün ise epeyce bir yol kat etmişler. Ivy Josiah Hindu, ama Müslüman kadınların sorunlarıyla da yakından ilgileniyor. Bütün bedeni ve ruhuyla insanların feministler hakkındaki olumsuz yargılarını asla umursamıyor. Küçücük bürosunda, kağıtların arasında sürekli çalışıyor. Öyle ki biz röportaj hazırlıklarımızı yaparken bizimle konuşmak yerine çalışmayı tercih etti. Kayıt başladığında hiç nefes almadan, cesaretle; çoğu kez tehdit edici ses tonuyla birçok bilgiyi, notlarına bakmadan ortaya serdi.
Bu ülkede ilk defa mağdur kadın ve çocuklar için bir barınak açan Kadınlara Yardım Organizasyonunun yöneticisiyim. Neden kadınlara yardım ediyorum? Pek çok insan bana bu soruyu soruyor. Cevabı çok basit; çünkü ben bir kadınım. Çevremdeki her şey beni etkiliyor. Kadına karşı şiddet beni etkiliyor. Dövülmesem de, tecavüze uğramış olmasam da taciz edildim. Ayrımcılığa uğradım. Bir kadın olarak diğer kadınların yaşadıklarına empati duyuyor ve kendinizi yakın hissedebiliyorsunuz. Dolayısıyla Kadın Yardım Organizasyonu ilk defa 1982’de sığınma evini açtığında herkes "Malezya’da böyle bir sorun olamaz. Malezyalı erkekler karılarını dövmezler.” dedi. Biz de “Umarız siz haklı çıkarsınız ve biz sığınma evini kapatırız.” dedik. 24 yıl sonra biz yine buradayız. Her geçen gün daha çok kadın ihbarda bulunuyor.
“Müslüman bir erkek karısını dövebilir mi?”
Sadece geçen yıl ev içi şiddetten 3,101 ihbar aldık. Hepsi polis raporlarında var. Kadın Yardımı Organizasyonu 1990’da bir araştırma yaptı ve Malezyalı kadınların % 39’unun ev içi şiddete maruz kaldığını tespit etti. Dolayısıyla bu ciddî bir sorun. Çalışmamız sadece ev içi şiddetle sınırlı değil. Tecavüz, cinsel taciz, ensest ilişki, kadının aile içindeki hakları gibi konulara da eğiliyoruz. Çalışmamız bir bütün olarak kadın hakları odaklıdır. Burada durmam lâzım. Şuna da vurgu yapmak istiyorum ki; WAO dinî bir dernek değildir. Bu demektir ki dini merkez olarak almıyoruz. Dine inanıyoruz. Bütün dine inanan kadınların da bu yönde teşvik edilmesi gerektiğine inanıyoruz ama biz bir insan hakları derneğiyiz. Temelimiz bu ve dinin insan hakları konusunda insanları bilgilendirmesi gerektiğine inanırız. Başka bir deyişle, insan hakları sağlam, güçlü ve değişmeyen bir şeydir. Bu nedenle kadın insan hakları organizasyonu olduğumuza inanırız. Dolayısıyla biz bu işe başladığımızda ev içi şiddet üzerine yaptığımız ilk şey, kanunlara bakmaya başlamak oldu. Polise giden pek çok kadın olduğunu keşfettik. Polis onlara “Bu şahsî bir mesele; seni koruyacak bir kanunumuz yok.” diyordu. Bazı Malezyalılar hâlâ ev içi şiddetin özel bir mesele olduğunu düşünüyor. Bu yüzden sadece ev içi şiddet üzerine çalışmaya başladık. Çalışmalarımıza 1985’te başladık. Ancak 1994’te meclisten bir yasa geçirebildik ve bu kanunu ancak 1996’da uygulamaya geçirebildik. 11 yıllık bir süreç size, ev içi şiddetin bir suç olduğunu ve yanlış olduğunu kabul etme noktasında ne kadar büyük direnç olduğunu gösterir. Çünkü genelde insanlar hâlâ erkeklerin, eşlerini disipline etme hakları olduğuna inanıyor. Bu kültürden, dinî inanıştan ve gelenekten kaynaklanıyor. Ev içi şiddet yasası üzerinde çalışmaya başladığımızda insanların, özellikle geleneksel düşünce yapısına sahip olanların ve ne yazık ki Müslüman otoritelerin de buna karşı çıktığını gördük. Bu yüzden ev içi şiddetin bir suç olduğunu kabul etmenin İslâm’a karşı olmadığını ispatlamak için İslâm Kardeşleri(SIS) gurubuyla yakın çalışmak zorunda kaldık. SIS derneği “Müslüman Bir Erkek Karısını Dövebilir mi?” adlı çok sansasyonel bir kitap ortaya çıkardı. Bu bize çok yardımcı oldu. Bizimki gibi bir dernekle gidip halkı eğitebildik. Bazıları “Siz gayrimüslimler istediğiniz gibi bir kanuna sahip olabilirsiniz ama Müslüman kadınları rahat bırakın! Bizim kendi şeriat kanunumuz var!” diyordu. Ama kadın dernekleri ve birleşik bir koalisyon olarak, ev içi şiddet konusunda mücadeleye Müslüman kadınlar dahil edilmediği sürece bir milim kımıldamamaya kararlıydık. Dolayısıyla sebat ettik ve ev içi şiddet yasasının bunu kesinlikle bir suç olarak kabul etmesini; bu yasanın Müslüman kadınların da yararlanabileceği bir yasa olmasını sağladık.
“Ensest ilişkiler üzerine çok iyi kanunlarımız var…”
Kadın ve erkeğin eşit olmadığı şeklinde bir eğilim var. Oysa onlar birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Bana çoğu zaman “Kadın ve erkekler eşit değil, birbirini tamamlayıcıdır. Kadınların kendi rolleri var, erkeklerin kendi rolleri var.” deniyor. Biz “Hayır, kadın ve erkeğin tercihleri var." diyoruz. Bu ülkede kadın haklarının yavaş yavaş erozyona uğradığını görüyoruz. Böyle bir eğilim var. Geleneğe, bir zamanlar içinde olduğumuz hâle geri dönüş için dünya çapında bir akım var. Ciddî bir tehdit var. Çünkü bu ülkede kadınların çok görünür olduğunu görüyoruz. Üniversitelerde erkeklerden daha fazla kız var. Kadın hareketinin çok aktif olduğunu görüyoruz. Ev içi şiddet üzerine çok iyi kanunlarımız var. Tecavüz kanunlarını değiştirmeye çalışıyoruz. Ensest ilişki üzerine iyi kanunlarımız var. İstihdam konusunda eşit fırsatlara sahibiz. Bence bu erkekler için bir tehdit. Bu yüzden çıkıp “Bak bu bir tehdit! Şimdi onları deliklerine geri itelim!” diyen insanlar var. İnsanlar, kadınların dışarıya çıkıp haklarını istemelerinden korkuyorlar.
Şeriat mahkemesinin “Evet sen gayrimüslimsin. Yeni evine hoş geldin, çocuklar senin." dediği bir vaka. Bu âdil değil ve aynı zamanda İslâm’ın ruhuna aykırı.
“Ensest ilişkiler konusunu açıkça konuşabilmekten gurur duyuyorum…”
Size biraz lojistik vereyim. 2004’te 3101 adet rapor edilmiş vaka var. 1760 Tecavüz, 334 ensest ilişki vakası rapor edilmiş. Aslında ensest ilişkide her sene artış oluyor. 2002’de 306, 2003’te 254, 2004’te 334 aile içi cinsel taciz vakası polise ihbar edilmiş. Bu konu hakkında pek çok yayın oldu ve insanlar bu yüzden çok sinirlenmişlerdi. Ardından insanlar polisleri aile içi cinsel taciz konusunda konuşmamaları için uyardılar. Medya da bu konu hakkında konuşulmasını istemiyordu. Çünkü eski başbakanımız Malezyalıların böyle bir şey yaptığına inanamıyordu.
Bunun Malezya’ya has bir şey olmadığına inanıyoruz. Bu durum her yerde var. Ama gizli oluyor, çünkü bunu rapor edilemiyor. Danışma hattımıza bu konuda şikâyette bulunan Çinli ya da Hintli kızlar da oluyor ama bunlar rapor edilmiyor olabilir. Bu konu, ihbar edilmesi en zor olan şiddet eylemlerinden birisidir. Çünkü ihbar ettiğiz kişi babanızdır. O, size bakması ve sizi koruması gereken bir adamdır ama sizi istismar ediyordur. Bu kişi erkek kardeş, amca yada büyükbaba da olabilir.
Bu konuda şikâyetlerin artma sebebi, konunun açıkça konuşulması, okullarda gençleri uyarıp böyle bir durum olduğunda öğretmenlerine ihbar etmelerini sağlamak için gösterdiğimiz çabadır. Bu konu hakkında açıkça konuşabildiğimiz için gurur duyuyorum.
“Hintli, Çinli, Müslüman; bütün kadınlar şiddete uğruyor…”
Olaya istatistiklerle bakmak çok zor. Çünkü bu ülkede Müslüman sayısı daha çok. Bu, tecavüz ve şiddet gibi olayların o toplulukta daha fazla olduğunu göstermez. Ev içi şiddet konusunda ihbarda bulunanların çoğu yoksul kadınlar. Şimdi bu da şiddetin, daha yüksek gelirli veya daha eğitimli ailelerde görülmediği anlamına gelmez. İstatistiklere baktığımızda, şiddet uygulayan erkeklerin neredeyse % 20’sinin üniversite mezunu olduğunu görüyoruz. Eğitimli ve zengin bir kişinin böyle bir sıfatla ortaya çıkması çok daha utanç verici. Bu durumda kaybedecek çok şey vardır. Dolayısıyla ev içi şiddeti sadece yoksul kadınların sorunu olarak tanımlamaktan nefret ediyorum. İstatistikler bunun böyle olduğunu gösterse bile… Ev içi şiddeti sınır aşırı bir şey olarak görmemiz lâzım. Bütün evliliklerde görülebilir.
Bu ülkede kadın sığınma evlerinin çoğu, sivil toplum kuruluşları ve devletten bağımsız kurumlar tarafından işletiliyor ve çok az teşvik alıyorlar. Aslına bakarsanız devleti bize daha fazla para vermeye zorlamaya çalışıyoruz. Paramızın çoğu halkın yardımıyla toplanıyor. Sığınma evlerinde öncelikle, kadınların kendilerini emniyette hissetmelerini sağlayan sosyal çalışanlar ve danışmanlar var. Onlara danışma hizmeti sağlarız ve kendilerini emniyette hissedip ne yapmaları gerektiğini düşünmeye başladıklarında, onlara bir iş veya yeni bir ev bakarız. Şimdi bir ev içi şiddet yasamız olduğu için, aynı zamanda kadın için bir koruma emri de çıkartırız. Aynı zamanda kadına, kocasına mı dönmek istediğini yoksa yeni bir hayata mı başlamak istediğini sorup onun düşüncesine göre hareket ediyoruz. Yani bu kararı kendisine bırakıyoruz.
“Sığınma evlerine sığınan kadınların % 39’u kocalarına geri dönüyor…”
Bu işe ilk 1982’de başladığımızda kadınların çoğunun kocalarına geri döndüklerini gördüm. Kocalarına geri döndüler çünkü çok kısıtlı seçenekleri vardı. İş bulamadılar, çocuklarına bakacak bir yer bulamadılar; geri dönmekten başka seçenekleri olmadığını hissettiler. Ama geçtiğimiz birkaç yıldır kadınların neredeyse % 70’i kocalarına geri dönmüyor. Bence kadınlar şimdi kendilerine daha fazla güveniyorlar.