Bouthana ŞABAN
Göçmenlerden Sorumlu Bakan
TÜRKİYE MUHAFAZAKÂRLIK VE MODERNLİK ARASINDA EN İYİ ÖRNEKTİR…
Bouthana Şaban sadece bir kadın bakan olarak önemli bir yerde durmuyor. Kendisi, Suriye devletinde en önemli isimlerden birisi. Beşar Esad’a çok yakın; Suriye’nin uluslararası alanda devlet sözcülüğünü çoğu kez o yapıyor. Bouthana Şaban, biz gittiğimizde Baas Partisi’nin seçimlerinden ötürü epeyce yoğunluk içerisindeydi. Lübnan’da Hizbullah ezici bir oy almış, dünya Suriye’nin seçimlerdeki demokrasi sınavına gözünü dikmiş ve açıklama bekliyor durumdaydı. Yoğunluğunun arasında güler yüzüyle, mütevazı duruşuyla bize belki de sınırlarını zorlayarak iyi bir zaman ayırdı. Batı’da yetişmiş olmasına rağmen Batıcı veya Batı karşıtı olmadan, batı ve doğu arasında dengeli bir duruş arayışında olan Şaban’ın, Ortadoğu krizi içerisinde çok hassas bir yerde duran Suriye’deki en önemli seslerden biri olarak dile getirdiği görüşler oldukça değerli. Baas seçimleri arkasından yaptığımız görüşmede ilk değerlendirmeleri bölgedeki hassas durum üzerine yaptı. Kadın meselesi ise ikinci başlığımız oldu.
Ben bir gazetede köşe yazarıyım. Daha geçenlerde, bölgede ihtiyacımız olan şeyin seçimlerin yanı sıra insanımızın hayat standartlarını yükseltmek olduğunu söyleyen bir yazı yazdım. Çünkü bildiğiniz gibi Irak’taki savaş Iraklılara demokrasi getirme bahanesi ile başlatıldı. Ama şimdi Irak’ta her gün çocukların, kadınların ve erkeklerin öldürüldüğü neredeyse bir iç savaşla, tamamen güvenliksiz bir kaos ortamıyla karşı karşıyayız. Bilmiyorum seçimler insan hayatındaki en önemli şey midir? Yahut hayat standardı mıdır, insanların özgürlüğü müdür, yaşadıkları emniyet duygusu mudur, mutlu bir aile hayatı mıdır? Lübnan bize çok yakın bir Arap ülkesidir; Irak da öyle. Bu yüzden ikisi için de en iyisini diliyoruz ve umuyoruz ki ülkenin bütünlüğünü sağlayacak demokratik bir sistem kurabilirler.
Bölgemizdeki insanları Sünniler, Şiiler ve Kürtler diye ayırmak tehlikelidir. Çünkü biz yüz yıllardır birlikte yaşıyoruz ve insanımızın bu çizgilerle bölünmesini istemiyoruz. Bahsettikleri demokrasi bizi etnik gruplara ve dinlere ayıracak. Bu, reddetmek zorunda olduğumuz çok tehlikeli bir mantıktır. Halkımızın menfaatlerinin nerede olduğunun farkındayız ve sanırım halkımızın refahı, güvenliği ve iyiliği hakkında en iyi hüküm verecek insanlar da biziz.
“Siyasetteki rolüme bir misyon olarak baktım…”
Hayattaki gayem her zaman sıradan insanlara ulaşmak ve yardım etmekti. Bir yazar olarak olsun, üniversitede bir profesör olarak olsun her zaman insanların hayatlarına dair endişe taşıdım. İnsanları seviyorum ve onların çektiklerini içimde hissediyorum. Her zaman onlar için bir şey yapabilme zorunluluğu hissettim. Önce kadınları önemsemekle başladım. İngiliz edebiyatında doktoramı yaptıktan sonra ilk işim kadınlar hakkında bir kitap yazmak oldu. Çünkü Arap kadınlarının müthiş bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyorum. Ülke hayatına katılmalı ve önemli rol oynamalılar. Bir şans eseri dışişleri bakanlığında tercüman oldum. Daha sonra danışman ve daha sonra da Başkan Esat için tercümanlık yaptım. Sonra fark ettim ki; eğer bir misyonunuz varsa siyaset alanında çalışmak çok önemli. Eğer bir davanız varsa ve insanlar için bir şey yapmak istiyorsanız, belki de en iyisi siyasi bir mevkide bir karar merciinde bulunmaktır. Böylece sadece kadınlara değil bütün insanlara yardım edebilirsiniz. Bu yüzden siyasetteki rolüme bir misyon olarak baktım. Çünkü ülkem için Arap dünyası için ve bütün dünya için yapmak istediğim pek çok şey var.
“Arap kadınların özgürlük talepleri, Avrupalı kadınlardan iki yüzyıl önce başlamış…”
Arap kadınlar üzerine çalışırken her sosyal kademeden kadınla mülâkat yaptım. Arap kadınlarının gücü ve potansiyeli karşısında şaşkınlığa uğradım. Ardından Arap kadın romancılar üzerine kitap hazırlarken Arap kadınlarının edebiyata katkısının çok büyük ve önemli olduğunu gördüm. Bu, Arap kadınlarının kendi özgürlük taleplerinde Avrupalı kadınlardan daha ileri olduğu bir dönemde, iki yüz yıl önce, başlamış bir serüvendi. İlk önce Müslüman bir kadın olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in hanımı Hatice’yle başladık. İslâm’ı bir anlamda o başlattı, çünkü ilk inanan oydu. Dolayısıyla siyasi, kültürel ve sosyal anlamda kadınların hayatın bütün alanlarında önemli rol oynadıklarına kanaat getirdim. Ama bu kadınlar ya tanınmıyor, ya da lâyıkıyla takdir edilmiyor.
Arap kadın romancılar üzerine bir kitap yazarak Arap kadınlarının romana katkısına kayıt düşmek istedim. Aynı şeyi şiir, gazetecilik ve kısa hikâye için de yapmak istedim ama bir süre sonra siyasete atıldım. Böylece kadınların, hayatın her alanında çok mühim rol oynadıkları gerçeğini kendimle birlikte oraya taşıdım. Fakat bu, asıl karar mercilerine kadar ulaşmıyor. Benim yapmak istediğim de bunu oralara taşımak. Ülkemde karar mekanizmalarının başında iyi kadın temsilciler görebilmek. Çünkü kadınlar, ülkeleri için çok iyi işler yapabilirler. Onlarda çok büyük bir potansiyel var. Ülkemiz daha yüksek katılımla daha iyi yerlere gelebilir.
“Kadının ilerlemesine en büyük engel gelenektir…”
Kadının ilerlemesi konusunda hiçbir hukukî engel yok. Çünkü kanunlar bütün vatandaşların eşitliğini temin ediyor ve anayasa bütün kadın ve erkekler için fırsat eşitliği güvencesini veriyor. Sadece medenî kanunda mesela vatandaşlığa dair değişmesi gereken şeyler var ki kadınlar vatandaşlık hakkını çocuklarına geçirebilsinler. Mecliste şu an üzerinde çalıştığımız kanunlar da bunlar.
Dünyada kadının ilerlemesinin önündeki en büyük engel kanunlar ya da din değil, gelenektir. Bu, kültürün olumsuz tarafıdır. İslâm kadına miras hakkı verdiği ve kanun bu hakkı güvenceye aldığı hâlde da pek çok Müslüman köyde âdetler yüzünden miras alamayan kadınlar var. Çünkü bu doğru kabul edilmiyor. Sanırım yüzleşmek zorunda olduğumuz sorun adetler ve kültürün olumsuz yanlarıdır. Bunun için bu konularda eğitime ve bilinçlendirilmeye ihtiyaç vardır.
“Kadınlar yığınlar hâlinde siyasi partilerde çalışmalı…”
Yaklaşık kırk yıldır kadınların eğitimdeki etkin varlığı için çalışıyoruz. Kadınlar gerçekten de bugün her yerde varlar. Onlar artık bakan, büyükelçi, iş kadını… Ama dediğim gibi medenî kanunun değişmesi gereken ve meclisin üzerinde çalıştığı bazı paragrafları var.
İslâm’ı, kadını evde oturtmak ve çalışmasına izin vermemek olarak tefsir eden aşırı uçlar bir sorun teşkil etmektedir. Fakat toplumumuzda bunların sayısı pek azdır. Bu yüzden Suriye’nin çok mazbut ve hoşgörülü bir topluma sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Sanırım kadınların ihtiyacı olan şey; ne yapmaları gerektiğinin belirlenmesi, yapmak istedikleri şeyler için onlara fırsat verilmesi ve yığınlar hâlinde siyasi partilere girmelerinin sağlanmasıdır. Siyasi partilerin içinde önemli bir kitle hâline gelsinler ki ülkenin geleceğini yapılandırmada önemli rol oynayabilsinler.
Ben artık, kadınların kadın toplantıları düzenlemeleri gerektiğine inanmıyorum. Kadınlar erkeklerle birlikte çalışmalı. Kadınlar seslerini yükseltebilmek için enstitülerin, siyasi partilerin içerisinde bulunmalı. Erkekler başarısız olduğunda bütün erkekler başarısızdır demediğimiz gibi bir kadın başarısız olduğunda da, bütün kadınlar başarısız olacaktır diyemeyiz.
Bütün karşıt mefhumların, kültürün, âdetlerin hakkından gelmeliyiz ve aktif olmalıyız. Şeffaf, verimli, iyi bir örnek ortaya koymalıyız. Kadınlar işlerinde, bu anlamda erkeklerden daha iyi olmayı hedeflemeliler.
“Kamusal alanda kadın rol modellere ihtiyacımız var…”
Eğer bana Suriye’de nasıl bir politika izlenmesi gerektiği sorulsaydı hemen mecliste ve hükümette kadın oranını % 30’a çıkarılması gerektiğini söylerdim. Çünkü çok fazla vasıflı kadınımız var. Kadınlar için % 30, belki de % 40’lık bir kontenjan koyardım. Bu çok iyi bir şey olacaktır. Çünkü daha genç kadınlar için bir örnek teşkil edecektir. Gençler, kadınların somut varlığını göreceklerdir. Bu, gelecek nesillerin kadınlara inanmasını sağlar. Çünkü kadınlar kamu önünde bir şeyler yapmadan çocuklarımız nasıl kadına inansınlar.
Rol modeline ve kadınların kamusal alanda kendini ispat etmesine ihtiyacımız var. Böylece gelecek nesiller de kadınları destekler, onlara oy verir ve onlara inanırlar.
Meselâ yıllar önce insanlar güvenip de kadın doktora gitmezlerdi. Hep erkek doktoru tercih ederlerdi. Şimdi kadın doktorları tavsiye eden erkekleri duyuyorsunuz. Yani düşünceler zamanla değişiyor ama kadınları toplumun vitrinine koymak, bunun daha çabuk gerçekleşmesini sağlayacaktır. Eğer ben bir mastır plan yapacak olsaydım kadınların karar mekanizmalarında olmaları için % 30’luk bir oran teklifinde bulunurdum.
“Demokratikleştirme ve özgürlük kampanyalarına inanmıyorum…”
Ülkemizin, Müslüman bir Arap ülkesi olarak kimliğini muhafaza etmesi, işgal edilmiş topraklarımız hakkındaki duruşunu değiştirmemesi, barışçıl bir şekilde ve uluslararası hukukçuluk bağlamında haklarımızdan vazgeçmemesini istiyorum. Demokratikleşme ve özgürlük kampanyalarına inanmıyorum. Bunlar sadece ülkemize yabancı işgalini getirmek için bahanedirler. Ülkemize yeniden gelen neo-emperyalizmdir. Bir Arap ve Müslüman kadın olarak ülkemle çok gurur duyuyorum. Gururlanacak çok şeyimiz olduğunu düşünüyorum. Dışardan kimsenin gelip bizi kurtarmasına ya da demokratikleştirmesine ihtiyacımız yok. İslâm bize özgürlüğü ve eşitliği sağlamıştır. Yapmamız gereken tek şey, bunu uygun bir şekilde hayata geçirmektir. Bunu yaptığımızda ise dünyadaki herhangi bir ülkeden çok daha iyi olacağız.
Türkiye’yle ilişkilerimizin çok iyi olduğunu belirtmek isterim. Türkiye mecliste Irak’ın işgalini reddederek ve Amerikan askerlerinin topraklarından geçişine izin vermemiştir. Sokaktaki Suriyelilere sorarsanız pek çoğu Türkiye’yle birlik yapmak isteyecektir. Biz Türkiye’ye Müslüman bir kardeş ülke olarak bakıyoruz. Türkiye’nin İslâm’ı ve Müslümanları koruyan onurlu ve aynı zamanda modern bir politikası vardır. Bu yüzden Türkiye, kimliğin nasıl muhafaza edileceği ve bu arada nasıl modern olunacağının güzel bir örneğidir bizim için. Bu süreçte Türkiye’den büyük yardım almayı umuyoruz. Bölgede müttefik olmamızı sağlayacak gerçek bölgesel işbirliği umuyoruz.