Zahira Kamal
Eski Kadından Sorumlu Bakan
1946 Kudüs doğumlu olan Zahira Kamal hayatını işgale karşı ve kadına ayrımcılığa karşı mücadele etmekle geçirmiş bir siyasi kişilik, aynı zamanda Filistin kadın hareketinin en önemli isimlerinden birisi. Filistin bağımsızlığı için mücadeleye ilk solcu hareketlerle başlamış, 1978’te Filistin Kadın Aksiyon Komitesini kurmuş, 1979’da protestolara katıldığı için hapse atılmış, işkence görmüş. Daha sonraları Filistin Kurtuluş Örgütüne katılmış, özellikle kadınlar için köylerde, mülteci kamplarında işgal altındaki topraklarda birçok çalışma yapmış. Bu aktiviteleri İsrailliler tarafından tehlikeli bulununca 6 yıl boyunca şehir dışına çıkma yasağı almış, yani yine bir çeşit hapis görmüş. İsrail’le barış görüşmelerine katılan üç kadından birisi olan Kamal’in dünya çapında aldığı birçok barış ödülü de bulunuyor. 2003’te filistin’in ilk kadan bakanı olan Zahira Kemal , 2006 seçimlerinde Hamas’ın kazanması üzerine bakanlıktan ayrıldı. Şu anda Unesco ile birlikte ortak çalışmalar yapıyor.
Bakanlık 2003 Kasım’ında kuruldu. Dolayısıyla daha 2 yaşında. Filistin’deki ilk kadın bakanlık aynı zamanda. Bu kadınların ilk defa bakanlık talebi değil ama Filistin otoritesinin kurulması ile birlikte kadın örgütleri bakanlığa sahip olma haklarını talep ettiler ve aldılar. Bu kadınların ihtiyaçlarını ve meselelerini hükümetin çalışmaları içerisinde bir ana kanala toplamak içindi. Dolayısıyla Kadın İşleri bakanlığının varlığı devletin kadın meselelerine bağlılığını arttıracak ve stratejik olsun pratik olsun ihtiyaçlarını Filistin otoritesinin uygulamaya koyduğu politikalar, plan ve projeler halinde ana bir amaç etrafında toplayacaktır. Bu toplumumuzda kadının rolünü siyasi, ekonomik ve sosyal olarak arttırmak içindir. Dolayısıyla yaptığımız şey kadının toplumdaki rolünü geliştirmek için politikalar oluşturmak kanunları cinsiyet bakımından gözden geçirmek ve değişim veya olumlu eylemler teklif etmektir. Aynı zamanda Filistin otoritesine, kabineye kadınların durumunu rapor veriyoruz.
Eğitim oranlarındaki yükseklik çalışma hayatına yansımıyor…
Öncelikle Filistinli kadınlar işgali sona erdirmek ve bağımsız devletlerini kurmak için Filistinlilerin verdiği bütün mücadelelerde yer aldılar. Bu çevre kadının statüsünü geliştirmede ve bir dereceye kadar kadın haklarının kabulünde önemli rol oynadı. Ve bugün çok uzun zamandır siyasi alanda ve yerel örgütlerde çalışan ve aynı zamanda akademisyen bir kadın olarak Filistin’deki istatistiklere bakarak kadınların erkeklere nispeti hakkında pek çok farklı şey söyleyebilirim.
Filistin otoritesinin zorunlu eğitim politikası çerçevesinde eğitim okul çağındaki kız olsun erkek olsun bütün çocuklar için bir zorunluluk ve ücretsiz. Neticede çoğu kız ve erkek çocukları okul çağında okula giderler. Ardından orta okul lise döneminde bırakanlar oluyor. Yoksul kırsal kesimde bazı ailelerde kritik bir yaş olduğunu fark ettiğimiz 14–15–16 yaşlarında çocuklar okulu bırakıyorlar. Bu ya erken evlilik için yada aileye ev işlerinde yardımcı olmak için oluyor kızlar için. Erkek çocuklarına gelince çalışma piyasasında vasıfsız olarak çalışıyorlar. Dolayısıyla biz burada gerçekten evlilik yaşını yükseltmek için çalışıyoruz. İlk ana hedef bu. Kızların ve oğlanların evlenme yaşını 18 yaşına kadar yükseltmek. Böylece eğitimlerine devam etme hakları olur.
Eğitime dair bilgilere baktığımızda ikici şey ise diyelim ki 1997’de kadınlar iş eğitiminde sadece %18’i oluşturuyorlardı. Bu demektir ki piyasaya vasıfsız işçi olarak çıkıyorlardı çünkü eğitimleri yoktu. Ve bu neredeyse geleneksel bir şekilde oluyordu; kuaförlük, sekreterlik, terzilik vs. Yani biz eğitim sistemi içerisinde kadınlar için iş eğitimleri yapmalarını talep ediyoruz. Elektronik medya yeni bir alan olduğu için kadın veya erkek işi olarak etiketlenmemiş durumda. Dolayısıyla kadınlar eğitimlerinde bu alana yönelebilirler. Buna bağlı olarak kadınlara bilgisayar bakımı ofis aletleri kullanımı gibi alanlarda iş eğitimi vermek için yeni okullar kuruldu. Bu iş eğitimi alan kadınların oranını %28’e yükseltti 2000’de. Daha sonra 2003’te ise kadınlar iş eğitimi alan öğrencilerin %33’ünü oluşturuyordu.
Yüksek tahsil alanında, akademik yüksel tahsilden mezun olanların %46’sının kadın olduğunu görüyoruz. Ama neredeyse hepsi fenni ilimler değil beşeri ilimler bölümünde. Bu yüzden kızları fenni ilimler alanına yönelmeleri için teşvik ediyoruz. Aynı zamanda kolejlerin fenni ilimler alanındaki bölümlere giden öğrencilere ücretsiz eğitim yada ona benzer teşvik edici şeyler vermelerini istiyoruz. Dikkat ettiğimiz başka bir şeyse mezuniyetten sonra ne olduğu.
Kadınlar piyasadaki çalışan gücün sadece %13’ünü oluşturuyorlar. Bu demektir ki ekonomik olarak yatırımdan bahsedersek kızlara sağlanan eğitimin boşa harcanması söz konusu. Mezun oluyorlar ama sonrasında işsiz kabul edilmeseler de işsizler. Ev hanımı olarak kabul ediliyorlar. Burada biz kadınları öncelikle bir iş aradıklarına dair imza atmaya teşvik ediyoruz ki otoritelerin onlara iş imkanı sağlama sorumluluğu olsun. Biz kadınları bunu almaya teşvik eden kurumuz da aynı zamanda. Bu çalışan güce katılan kadınların oranını yükseltti ve şimdi %16 civarında. Bu belki de bölgedeki en düşük rakam ama bunun bazı sorunlarla alakası var. Çünkü biz bölgedeki en yüksek doğurganlık oranına sahibiz. 2000 yılında her evli bir kadına ortalama 6.6 çocuk düşüyordu ve bu ortalama 5 çocuğa düştü bugün. Ki bu bile hala çok yüksek bir çocuk oranı. Bu nedenle nüfusumuzun %66’sı 25 yaşın altında. Bazen bu genç nüfusumuz olduğunu gösteren olumlu bir işarettir diyoruz ama aynı zamanda nüfusumuzun çok büyük bir kısmının eve bağımlı olduğunu gösterir. Nüfusumuzun %50’si 15 yaşın altında ki bu çok yüksek bir rakam. Ve bu anne babaların çocukların yetişmesi için çok para harcamak zorunda olmaları anlamına gelir. Bu nedenle bir sürü çocuğunuz varken ailenin gelirini yükseltmeyi düşünmek çok zordur.
İntifada sonrasında kadınları aile reisi olmak zorunda kaldı…
İntifada içerisinde, Al-Aqsa İntifadası sırasında pek çok insan öldü yaralandı sakatlandı hapsedildi. Bu öldürülen, hapsedilen, yaralanan genç insanlar bazıları evliydi. Dolayısıyla birden evin reisi haline gelen kadınlar evi geçindirecek maharetlerinin olmadığını fark ettiler. Bu nedenle çalışamıyorlar ve yoksulluk artıyor .
Bu yüzden bakanlık olarak üzerine çalıştığımız üç ana nokta var; birincisi genç kadınların ekmek kazanır hale getirilerek yoksulluğun elimine edilmesi, ikincisi iş eğitimi ve teknolojilerinde kadın oranını arttırmak, üçüncüsü ise politika belirlemede ve karar mekanizmalarında kadın sayısını arttırmak. Şimdi bu konuda diğer dikkat çekici husus ise bütün bu mücadele içerisinde sadece şu anda iki tane kadın bakanımız olmasıdır. Yüksek mevkilerin %12’si kadınlar içindir. Ve orta yönetim birimlerinde kadınlar %45’i oluşturuyorlar. Bu demektir ki karar mekanizmalarının başındaki kadınlar hala çok az. Dolayısıyla kadınları öncelikle siyasetçi olmaya ve otoriteleri de onlara mevkilerinde yükselme imkanı sağlamaları ve işlerinde uzman olmaları için eğitmeleri konusunda teşvik ediyoruz. Aynı zamanda ilgili kanunlar üzerinde çalışıyorduk. Dolayısıyla seçim kanunu üzerinde değişiklik yaptık. Seçim kanunu kadın ve erkeğe oy verme ve seçime katılma hakkı vermekteydi. Ama kadınlara herhangi bir kota ayırmıyordu. Ve biz dedik ki kadınların orada olup otorite tarafından ciddiye alınmaları ve halka görünür olmaları için ilk desteği vermek adına bir kota ayırmaya ihtiyacımız var. Onlar böyle bir iş yapmaya kadirler. Buna bağlı olarak belediye seçimleri ve yerel seçimler yakınlarda 2005’te değişti. Bu kanun kadınlara 13’ten az üyesi olan belediyelerde en az iki 13’ten fazla üyesi olan belediyelerde koltuk veriyor. Bu şu anda yerel meclislerde aza kadınlarımız olduğu anlamına gelir ve iki tane kadın belediye başkanımız var bugün. Ve bir dahaki seçimlerde daha da çok olacağını umuyoruz. Meclisteki yürütme kurulunda daha önce 88 koltuktan 5’i kadındı. Ama şimdi bu kanunla bu sayının yükseleceğine inanıyorum. Çünkü bazı koltukları verir ve bu bir kota gibidir. İlk 3 koltukta bir kadın olmalıdır, ikinci 4 koltukta bir kadın olmalıdır ve ondan sonraki her 5 koltukta bir kadın bulunmalıdır. Bu sadece orantılı bir seçim olacak milli seçim listeleri içindir. Mahalli bölgeler içinse bir kotamız yok. Bu demektir ki kadınlar gelecek meclisin % 10-13arasında bir oranını oluşturacak.
Başka ülkelerin medeni kanunlarına tabii olmak zorundayız…
Burada ferdi durum kanunu dediğimiz şekliyle medeni hukuk çok farklıdır Filistin’de. Biliyorsunuz Filistin daha önce farklı bölgelere ayrılıp farklı ülkeler tarafından yönetildi. Ürdün Batı Şeria’yı, Mısır Gazze’yi yönetiyordu ve İsrail’in işgalinden sonra İsrail Kudüs’e hükmediyor. Dolayısıyla 3 çeşit kanun uygulanıyor. Batı Şeria’da Ürdün kanunu, Gazze’de Mısır kanunu, Kudüs’te İsrail kanunu uygulanıyor. Yani halk farklı çeşitte medeni hukuk altındalar. Bu kanunlar orijinal ülkelerinde bile değiştiler. Ürdün hukuku 1967’de değişti ama değişiklikler Filistin tarafından benimsenmedi. Aynı şekilde Mısır kanunu da öyle. Farklı düzenlemeler yapıldı ama Filistin bunları da benimsemedi. Kudüs’de İsrail kanunu uygulanıyor ve bütün değişiklikler aynen benimseniyor. Bu kanunlardan Ürdün ve Mısır kanunu temel anlamda şeriat kanunudur. Ve bu kanunlar kadınlara karşı çok ayrımcıdır. Ama biz bir şekil adaptasyon yapmak için çalışıyoruz. Bu kanunda evlilik yaşı evlilikte velayet, çocukların evlatlığı, nafaka ve bütün bunlardan bahsediyoruz. Ama bu henüz yürütme kurulunda görüşülmedi ve biz kadın hareketleri ile beraber hala siyasi anlamda bir değişiklik gerçekleştirmek için çaba sarf ediyoruz.
Bugün kadına karşı şiddeti açıkca konuşabiliyoruz …
Kadına karşı şiddetin Filistin’in bir parçası olduğu gibi küresel bir olgu olduğunu biliyoruz. Sorunlarımızdan bir tanesi de burada işgal altında olmamızdır ki bu toplumda işgal yüzünden çok daha fazla şiddetin vuku bulduğu anlamına gelir. Ve bu kadına da yansır tabi. Bu mesele çok uzun bir zamandır müzakere edilmedi. Çünkü halk işgale karşı mücadele ederken kendi şahsi sorunlarından bahsedemezdi. Bu yüzden şiddet çok uzun bir zaman aile içinde mahrem bir mesele olarak kabul edildi. Kamusal bir mesele değildi. Kadınlar buna tek başlarına katlanmak ve kendilerinden daha önemli ve büyük başka sorunlar olduğunu düşünmek zorundaydılar. İlk defa 1989’da bu müzakere edildi. Ve ilk başta fark ettik ki kadınlar kendileri hakkında konuşmaya utanıyorlar. Bir komşu bir arkadaş veya duydukları bir hikâye hakkında konuşuyor ama kendilerinden bahsetmiyorlardı. Sonra müzakereler yoluyla kendileri hakkında konuşmaya başladılar. Bu müzakereler sonunda kadına karşı şiddetle ilgilenen bir merkez kurmamıza ihtiyaç olduğunu anladık. Böylece Kadına Hukuki Yardım ve Danışmanlık Merkezi oldu. O zamandan beri her seferinde mesele hakkında biraz daha fazla konuşuyoruz. Yani önceleri kadına karşı şiddet hakkında elimizde kim olduğu ne kadar olduğu bilgisi yoktu. O zamandan beri her seferinde biraz daha fazla bilgi ediniyoruz. Bazı insanlar kadına karşı şiddetin toplumumuzda arttığını düşünüyorlar. Ama dediğim şiddetin artışı değildir. Şiddet çok uzun zamandır oradaydı. Ama biz bilmiyorduk. Ve şimdi şiddet hakkında daha çok şey biliyoruz bunu halka açık koşabiliyoruz. Bunun artık mahrem bir mesele olmadığını söylüyoruz. Bu kamusal bir mesele ve devletin sorumluluğu var.
Namus cinayetlerinde sorun kudüs’te, gazze’de,batı şeria’da ceza hukukunun değişmesi…
İki ay önce ilk defa bir kadının namus cinayeti olarak adlandırılan şekilde öldürülmesinden sonra ki bence böyle bir cinayeti namus cinayeti olarak adlandırmamalıyız. Bunun namusluca bir tarafı yok. Bu mücrim bir cinayettir. Sebep ne olursa olsun kimse kanunu kendi uygulayamaz. Bu birincisi. İkincisi devlet ve kabine ilk defa bu kadının öldürülmesini ve kadına karşı şiddeti açık bir şekilde lanetledi. Üçüncüsü kabineden kadının korunmasına dair bir karar çıktı. Ve hükümetteki farklı bakanlıklara görev dağıtıldı; mesela iç işleri bakanlığı polisin şiddete maruz kalan kadınlar için özel bir bölüm oluşturmasını ve bu kadınlarla ilgilenecek eğitimli kadın polislerin konmasını sağladı. İkincisi sosyal işler bakanlığı ki gündüz kadınlara destek sağlamak amacıyla çalışan birimler ve kadınları korumak için sığınma evleri oluşturdular ve bu kadınları bir çeşit ekonomik yardım alması gereken muhtaç insanlar olarak kabul edilmesini sağladılar. Çünkü biliyorsunuz kadınlar bazen şiddete katlanıyorlar çünkü mali desteğe ihtiyaçları var. Diğer bir şey ise sağlık bakanlığının şiddete maruz kalmış kadınlarla ilgilenebilecek ve bunu rapor edebilecek eğitimli doktorlar bulundurmasıdır. Ki böylece kadın işleri bakanlığı bunu hükümete rapor edebilsin ve bu meseleyi takip edebilsinler. Dolayısıyla biz ilerliyoruz ve şu anda kadınları koruyan bir kanun hazırlığı içerisindeyiz. Ama asıl sorun Gazze’den Batı Şeria’ya ve Kudüs’e göre değişen ceza hukuku gibi kanunlarladır. Her biri farklı bir çeşit kanunu takip ediyor. Bu müzakere edilmelidir. İlk müzakere oldu ve ilk kanun teklifi yürütme kurulunda müzakere edildi. Ve kamuoyunda bununla ilgili müzakereler vardı. İkinci ve üçüncü müzakerelerde çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Kadınla ilgili hiçbir istatistiğe sahip değiliz…
Öncelikle herhangi bir istatistiğimiz yoktu. Şimdilerde bakanlık ile Filistin istatistik bürosu arasında kadına karşı şiddet hakkında bir araştırma gibi bir faaliyet gerçekleştirilecek. İlk defa bu mesele hakkında belgelenmiş bilgimiz olacak. İkincisi şimdi diyebiliriz ki 1996’dan 1999’a kadar 70 kadın öldürüldü. Bu yıl 2005’te ise öldürülen 8 kadın oldu. Katilin hapse konmasını ve davanın mahkemede görülmesini garantilemek için bunu polis kanalıyla takip ediyoruz. Adamın hafifletici sebepler dediğimiz şeylerden yararlanmamasına çalışıyoruz. Yani karısının başka bir adamla ilişkisi var diye daha az mahkumiyet yememesine çalışıyoruz. İslam’a göre söylersek buna 4 kişinin şahit olması gerekir. Yani bu çok zordur. Eğer şeriatı uygulayacaksak onu uygulayalım. Ama bu kızların hiçbir şeyi, hiçbir şahidi yoktu. Aynı zamanda bir insan kanunu kendi başına uygulayamaz. Bu baba olsun koca olsun ağabey olsun kim olursa olsun bir insan tarafından değil mahkeme tarafından uygulanması gereken bir şeydir. Bazen bu kadınların bakire olduğunu ortaya çıkartıyorlar. Yani namus denilen şeyle alakalı bir durum yokmuş ortada. Ama sorun bazen mesela mirastır. Kadına miras alma hakkını vermek istemezler bu yüzden onu öldürüp hakkını vermemek için bir bahane olarak bir hikaye uydurabilirler. Yani sorunlarımızdan bir tanesi budur. Bu çok önemlidir. Filistinli kadınlar kendilerinin ve haklarının farkındalar. Ve kanun tekliflerini yürütmek kurulundaki yasaları takip ediyorlar. Hiçbir şeyi avuçlarından kaçırmamayı garantilemek için kendilerini farklı şekilde koordine ediyorlar. Kendilerinin ve geleceklerinin farkında olmak zorundalar. Biz inanıyoruz ki eğer İslam Hıristiyanlık Yahudilik hangisi olursa olsun dinlerin perspektifine ve ruhuna bakarsak insanlar için daha iyi bir gelecek aradığını görürüz.