27.10.06 -
Sabah – Güncel – Ece Koşal
Kadın ve İslam
‘Pakistan’da beğenilmeyen gelin çeyiziyle yakılıyor’
İki yılda 13 İslam ülkesi gezen gazeteci Ayşe Böhürler’in hazırladığı 14 bölümlük Duvarların Arkasında adlı belgesel, Batılı gözüyle algılanan oryantalist Müslüman kadın prototipini sorguluyor. Müslüman kadınların her ülkede sanılandan çok daha farklı yaşam biçimlerine sahip olduklarını gözler önüne sererken de en önemli ortak sorunlarının, baskıcı gelenekler olduğunu ortaya koyuyor. Her ülkeden çarpıcı örneklere yer verilen belgeselin son bölümünde Türkiye’deki Müslüman kadınların yaşam biçimi ekrana gelecek.
‘En çilekeş ev kadını Türkler’
İslam ülkelerindeki kadınların hayatını ele alan Duvarların Arkasındaadlı belgesel, İslam’ın algılanış şekillerinin kadınların hayatını nasıl etkilediğini anlatıyor.
Yaklaşık iki yıl boyunca 13 İslam ülkesine gittiler, 200 kadınla konuştular. Afrika’dan Uzakdoğu’ya kadar uzanan coğrafyada Müslüman kadınların sorunlarını dinlediler. Ve sonunda, 14 bölümlük Duvarların Arkasında adlı belgesel ortaya çıktı. Gazeteci Ayşe Böhürler ve ortalama üç kişiden oluşan ekibinin amacı, Batı’nın oryantalist gözüyle algılanan ‘Müslüman kadın prototipi’nin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaktı. “11 Eylül sonrasında yabancı gazetecilerle diyalog kurarken onların bizi tanımadıklarını fark ettik. Ancak biz de diğer İslam ülkelerini yeterince tanımıyorduk,” diyor Ayşe Böhürler. Ve farklı ülkelerdeki yaptıkları araştırmalarla, Müslüman kadınının hayat tarzının sanılandan ne kadar farklı olduğunu gözler önüne seriyorlar. Kanal 7’de yayınlanmaya başlayan belgesel, önümüzdeki aylarda Kanal 1’de de yayınlanacak.
KADINLAR EV İŞİ YAPMIYOR
Farklı kültürlere sahip ülkelerde yapılan çekimlere, 2004 yılında başlanmış. Her gittiği ülkede yaklaşık 10 gün kalan ekip, devlet bakanından köylüsüne, her kademeden kadınla konuşmuş. Ayşe Böhürler kendisini en çok şaşırtan şeyin, İslam ülkelerindeki kadınların çoğunun hiç ev işi yapmamaları olduğunu söylüyor: “Ev işi konusunda gerçekten en çilekeş Türk kadını. Örneğin Sudan’da yoksulluk içinde ama yemekler kahvaltı da dahil olmak üzere dışarıdan alınıyor. Çok yoksulların dışında tüm kadınların hizmetçileri var. Özellikle Umman’da kadınlara hayran olduk. Tek problemleri “Burası çok sıkıcı, eğlence yok,” tarzındaydı. O kadar rahatlar ki; Umman, kadınların poşet taşımasının bile ayıp sayıldığı bir toplum. Biz çekim eşyalarını taşırken bizi çok ayıpladılar. Örneğin çöle giderken, şoförümüzün hanımı aradı; eve misafir davet etmiş ve kocasına “Eve gelirken köfte al,” dedi. Neredeyse tüm yemeği dışarıdan sipariş verdi. Bu durumu çok yadırgadık. Ev işlerinde ve rol dağılımında bu kadar farklılık beklemiyorduk. Biz çilekeş Türk kadını, oturup yaparız!” Türk kadınının bu özelliği tüm İslam ülkelerinde de nam salmış. Örneğin konuştukları Sudanlı bir doktor, Türk kadınları çok iyi ev işi yaptığından tüm arkadaşlarının Türk kadınlarıyla evlenmek istediklerini anlatmış. Böhürler, aynı geleneğin Malezya’da da olduğunu anlatıyor: “Malezya’da bir öğretim üyesi evlenirken çevresindekilere ‘Bana tencere almayın, ben yemek yapmayacağım,’ diye kızıyor. Akşamüstü işten çıkan kadınlar yemek satılan yerlere gidiyor; o yemekler paketleniyor ve eve gidiyorlar. Bu doğal bir görüntü. Yemeğin ucuz olmasının da bunda payı var.” Bunun yanı sıra, Sudanlı kadınların evlenme yaşı ortalaması da çok yüksek; 40 civarında. Çünkü erken evlenmek alt sınıftan olmanın bir göstergesi olarak kabul ediliyor.
BASKICI GELENEKLER
Bunlar İslam ülkelerinde kadın dünyasının olumlu tarafları. Tabii çok olumsuz şeyler de var. Çoğu Müslüman kadın, geleneklerle modernizm arasında sıkışıp kalmış durumda. Böhürler’e göre geleneklere de çoğu zaman din alet ediliyor. Örneğin Sudan’da, kadın sünneti sorunu var. Sudan hükümeti bununla mücadele etse de, geleneklerle baş etmekte zorlanıyor. Çünkü bu gelenekleri yine kadınlar; büyükanneler koruyor. Endonezya’da da benzer gelenekler var. Ulusal Uyanış Partisi Başkanı, annesinin baskılarına dayanamayarak kızını sünnet ettirdiğini itiraf etmek zorunda kalmış. Bunun yanında, en yaygın geleneklerden biri çokeşlilik. Çokeşlilikten şikayetçi olan erkekler de yok değil. Böhürler, Endonezya’daki rehberlerinin iki kadın arasında kaldığı için çok zorlandığını anlattığını söylüyor: “Hanımlar arası çekişme oluyormuş, çocuklar zor bir araya geliyormuş.. Yani erkekler iki tane karısı olduğu zaman çok ezildiklerini iddia ediyorlar.” Böhürler İslam ülkelerindeki kadınların modernizme açık olduklarını anlatıyor. Ancak onların modernizmi algılayış tarzının, Batı’nın dayattıklarından farklı olduğunu söylüyor: “Kadınların çoğu ‘Condoleezza Rice’ın dayattığı modernliği, özgürleşme modelini istemiyoruz,’ diyor. Kendi değerlerini korumak istediklerini; İslam’ın erkekler tarafından cahilce yorumlanmasından şikayetçi olduklarını anlatıyorlar. Batı’nın aile değerlerini yitirdiğini, kendilerinin öyle olmak istemediklerini söylüyorlar. İslam ülkelerinde her şey çok kolay değişmiş. Ama iş medeni hukuka ve aile hukukuna geldiğinde, o sabit tutulmuş.” Belgesel kapsamında ele alınan son ülke ise Türkiye. Ayşe Böhürler, Türkiye’nin tüm İslam ülkeleri arasında farklı bir yerde olduğunu anlatıyor. Sebeplerini şöyle açıklıyor: “Türkiye’de kadın hareketi 18. yüzyılın sonunda başlamış. Burada seküler hukuk ciddi mesafe kat etti. Ayrıca Türkiye, 16 devlet kurmuş bir medeniyete sahip. Gittiğimiz ülkelerin çoğu yeni bağımsız olmuşlardı. Belgeselin çekimleri tamalanınca ‘Nereye aitiz,’ diye düşündük. Doğrusu kendimizi Doğu’ya ait hissetmedik. Belki Batı’ya daha çok.. Sanırım ortadayız. Üstelik tüm ekip arkadaşlarımız şimdi aynı şeyi söylüyor: ‘İyi ki Türkiye’de yaşıyoruz.'”