Amal Basha
Arap Kızkardeşler Forumu Başkanı
Yemen, tarihi kenti San’a sı, kendilerinden geçip yarı baygım hale gelinceye kadar gat çiğneyen erkekleri ve sokaklara sonsuz siyah fon veren siyah peçeli kadınları ile insana başka bir boyutta ve zamanda imiş hissi veriyor. Bu sonsuz siyah fonun ardında bir kaç tane başlarını örtmeden dolaşan kadın var. Amal Basha bunlardan birisi; Yemen’in önde gelen insan hakları aktivistlerinden, insan hakları ve özellikle kadın hakları konusunda bütün toplumsal baskılara, tepkilere rağmen mücadele ediyor.
Kadınlar üzerine çalışmak benim seçimim. Ülkede iktidardaki parti olan Pakistan Müslüman Birliğinin Kadın kanadının başkanıyım. Dolayısıyla işimden dolayı Pakistan başbakanı tarafından buraya atandım. Geçmişte kadın hakları aktivisti idim. Geçtiğimiz aşağı yukarı 30 yıl boyunca bu ülkede kadın hakları için mücadele ettim. Pakistanlı kadınlar geçtiğimiz 5 yılda çok şey başardılar. Meclisteki sandalyelerden %17’si kadınlara ayrılmış durumda. Pakistan federal hükümeti içerisinde biz 7 kadınız. Pakistan’ın bütün dört eyaletinde de kadın bakanlar var. Kadınlarımız bugün Pakistan hava kuvvetlerinde savaş pilotu olmak için eğitiliyorlar. Pakistan ordusunda onları tüm general olarak görebilirsiniz. İş hayatında onları çok uluslu şirketleri yöneten bankacılar olarak görebilirsiniz. Bugün kadınlar hayatın bütün alanlarında görülüyorlar. Bu birkaç yıl önce imkansız bir şeydi.
Duvarların arkasında neler olduğunu bilmezdik, çok kapalı bir hayat yaşıyorduk…
Ben Sada sınıfına mensubum. Bu sınıf, halk tarafından olarak üst ve yönetici sınıf olarak görülmüştür. Çünkü tarihsel olarak bu sınıf bu ülkeyi yöneten tek sınıf olmuştur Bu sınıf sistemine göre, Sada sınıfı, sonra hâkimler sınıfı, sonra tüccarlar, sonra kabileler ve sonra da kasaplar gibi sınıflar vardır- her sınıf dâhilinde o sınıftan gelen insanlara yönelik bir baskı vardır. Ama Sada sınıfında; bir çocuk, bir kız çocuğu, bir kadın, bir kız evladı, bir eş, bir kız kardeş olarak üzerinizde çok baskı vardır. Ben bu şartlar altında yetiştim. Pek çok şey yapmama izin yoktu- küçükken kendi yaşıtım erkek çocuklarla oynamama izin verilmezdi, çünkü kızlar erkeklerle oynayamazdı.
Büyümeye, okula gitmeye başladığımda, ayrı okullara giderdik. Okula başlamadan önce, dini okula gittiğimiz zamanlarda dahi bize okula kadar refakat edilirdi.. Evde bahçenin hudutlarının dışına çıkmamıza izin verilmezdi, bu yüzden 8-9 yaşına kadar dış dünya benim için yabancı bir dünyaydı. Duvarların arkasında neler olduğunu bilmezdik çünkü bu çok kapalı yaşam alanında yaşıyorduk. Kız ve erkek çocuklar olarak okula gitmeye başladığımızda bu kuşatmanın ardında yeni bir dünya keşfediyor gibiydik. İnsanlar, kadınlar vardı sokaklarda çalışan, kadın tüccarlar vardı yiyecekler, sebzeler satan kadınlar vardı. Okula başladığınızda, dışarıda bir yaşam olduğunu keşfettiğinizde bu büyük bir tecrübe oluyordu. Özellikle de bu sınıftansanız, 15–16 yaşına geldiğinizde öğleden sonrayı geçirmek üzere aile ziyaretlerine bile gidemezdiniz sadece evlendiğinizde diğer kadınlarla vakit geçirmenize izin verilirdi. Evli olmadığınız müddetçe kadınlar arasında bile makyaj yapmanıza, saçınızı göstermenize müsaade edilmezdi. Kısaca, genç bir kız yetişirken karşısına çıkan çok daha fazla engel vardı. Benim avantajım babamın bir kütüphanesinin olmasıydı, böylelikle, okumayı çok sevdiğim için oraya gidip kitaplarıyla, kâğıtlarıyla oynardım. Bazen anlamadığım şeyleri de okurdum, ama kendi kendime büyüyünce bunları anlayacağım derdim. Hatırlıyorum, Bethooven’ın yaşamı hakkında kısa bir hikaye vardı. Bethooven’ın ne demek olduğunu bilmediğim için bu kelimeyi bölmeye çalıştım. Beyt hoven- yani Hoven adlı birinin evi olarak algıladım. Babam ben küçükken ölmüştü bu yüzden evde okumayı bilen ve bana bunun ne manaya geldiğini anlatabilecek bir yetişkin, bir erkek yoktu.
Sekiz yaşında iken bir gün babam anneme emeli arkadaşımın oğlu ile evlendirdim dedi…
Bu durum, bende bir özgürlük hissi yaratmaya başladı, gerçekleri, nasıl kendim olacağımı, anlatılamaz olanı kendime nasıl açıklayabileceğimi kendim araştırmak zorundaydım. Neden dışarıya çıkmama izin verilmiyor? Neden erkek kardeşlerim ve onların arkadaşlarıyla oynamama izin verilmiyor? Neden kadınlarla beraber vakit geçirmeme, onların sohbetlerini dinlememe izin verilmiyor? Neden, örneğin, makyaj yapmama, güzel görünmeme izin verilmiyor? Neden normal bir kız gibi büyümeme izin verilmiyor?
8 yaşındayken, bir gün babam anneme “Emel’i arkadaşımın oğluyla evlendirdik” dedi.”Emel evlendi” , “evlilik ahdinin imzalanması” gibi kelimeler; benim için yeni bir kavramdı ve evli bir kadın olmanın ne manaya geldiğini de anlamıyordum. Sadece 8 yaşındaydım ve kuzenlerimle bahçede oynuyordum. Bir gün, annemle babam arasında büyük bir tartışma yaşandı, benim ve evliliğim hakkında tartışıyorlardı. O zamanlar da bunun ne manaya geldiğini anlamadım ama bunun başıma gelen bir felaket olduğunu algıladım, çünkü annem ağlıyordu, babam ise kararını vermişti. Bu olay bana özgür olmadığımı hissettirdi, birisi benim hayatımı, benim adıma düzenliyordu ve bu kötü bir şey olmalıydı diye düşündüm. Beni çok seven babam bile- ki o zamanlar ben tek kızdım-beni korumuyordu. Babam benimle gurur duyuyordu ama bana zarar veriyordu. Bu yüzden bir korunak, emniyet bulmam gerektiğine inandım. Sanıyorum ki, bu benim için başlangıç oldu. O zaman kendime dayanmaya karar verdim. “Kendimi nasıl koruyabilirim, nasıl farklı bir hayat sürebilirim?” sorusuna cevap aradım. Bu bir çeşit, bilinçaltından gelen hayatta kalma duygusuydu, rahat hissettiğiniz bir şekilde hayatınızı devam ettirmek istiyorsunuz. Benim çocukluğumdan beri hayat tarzım farklıydı, çok okurdum, odamda yalnız başıma okuyarak ya da resim yaparak vakit geçirirdim; okumak, sanıyorum bu dış dünyayı keşfetmemde, başka insanların gerçeklerini, kültürlerini, farklı hikâyelerini keşfetmemde başlangıç oldu. Aynı zamanda karşılaştırma da yapıyordum, neden ben farklıyım, benim kuzenlerim, sınıftaki arkadaşlarım, neden farklıydılar, neden dünyadaki diğer kızların imkânlarına sahip değildik.? Neden serbest hareket edemirduk? Neden çocuk parklarımız yoktu? Bu sorular beni çok meşgul ediyordu.
Ağaçların en tepesine çıkardım ve orda kalır seyrederdim mahalleyi ve çocukları. Aslında bu çok tehlikeliydi ve bana çok kızarlardı; neden oraya çıkıyorsun, erkek çocuğu gibi davranıyorsun, sen erkek değilsin, kızsın ve kızlığına/rahmine dikkat etmen gerekir, düşersin derlerdi..Hafta sonlarında, tatillerde köye, tarlalara gittiğimizde bile, kanallara giderdik, eşeğe binerdik, erkeklere izin verilirdi kızlara izin verilmezdi çünkü dikkatli olmaları gerekirdi, kızlıklarını kaybedebilirler diye düşünülürdü. Bana izin verirlerdi ama ben çok zorlardım devamlı talepte bulunurdum; ata binmek istiyorum, deveye binmek istiyorum, eşeğe binmek istiyorum, çocuklarla, erkek çocuklarla futbol oynamak istiyorum derdim.
Ve ailem için bir rahatsızlık kaynağıydı. Bu kız normal değil, kuzenleri gibi değil, sürekli erkek çocukları gibi hareket etmek istiyor, erkek çocukları gibi oynamak istiyor, mutfağa bile gitmek istemiyor, mutfağa gitmekten nefret ediyor diye üzülürlerdi. Yemek bile istemiyordum, yemeği sevmiyordum. Şimdi bile bir saat vakit geçirmek istemiyorum mutfakta, bu sürede kitap okuyabilir, bir film, harika bir film seyredebilirim, o kadar fazla ilginç şey yapabilirim ki diye düşünüyorum. Dışarıdan yemek söylemeyi tercih ederim, vaktimi rutin şeyler yaparak geçirmek istemiyorum; bu rutin şeyleri başka insanlar yapabilir ve belki de bundan da çok mutlu olabilirler. Ama ben olmuyorum.
Hasılı 8 yaşında kendimi evli bir konumda buldum, ve kuzenlerim ve ailem benimle dalga geçiyordu; aaa bakın Emel evlendi, bu bende bir aşağılanma duygusu yarattı. O da çok gençti, onu gördüğümde kaçardım, benim için tehlike teşkil eden bir insan olduğunu düşünmeye başlamıştım, bana zarar verecekti, bana kötü bir şey yapacaktı, hatta ondan nefret etmeye başladım dışarıdan evin bahçesine geldiğini gördüğünde hemen kaçmaya başlardım, hatırlıyorum, bir keresinde kaçtım ve yatağın altına saklandım, yani…(burada Amal Basha gözyaşlarını tutamadı ağlamaya başladı)
…bu olaydan sonra sürekli boşanmak istedim, bu benim için sihirli bir kelimeydi, bu uğradığım aşağılanmaya bir son verecekti. O sırada babam ölmüştü ve büyükannem bu evliliğe bir son vermek istedi çünkü ona göre o aile iyi değildi. Bir gü ailemizin mali işlerine bakan bizim hakim dediğimiz bir kişi beni durdurdu, aynı zamanda da insanları evlendirip boşayan bir konuma da sahip, dedi ki, tamam, gel kızım, , şimdi benden sonra tekrarla, neyi tekrarlamam gerektiğini anlamadım, sonra şunları söylemeye başladı, şimdi tekrarla, ve de ki, ben Emel Muhammad Abbas Basa, tamamen gönüllü bir şekilde eşimden boşanmak istiyorum, 13 yaşlarında bir kızın bunları söylediğini düşününce, belki de 12…12 yaşında bir çocuk, ve boşanma kelimesini duydum, ve dediklerini tekrar etmeye başladım, ve arkadaşlarım gülüp duruyorlardı, okula gittik ve okul arkadaşlarım da, bakın Emel boşandı demeye başladılar, utandım, ailem ve babam beni duruma koymamalıydılar.
Hicaba girmek benim için bir ceza simgesiydi…
Evin yakınlarında bir sinema vardı, benim babam Kahire’de okudu, belirli bir sınıftan geliyor, bu neden ile bizim Rahina ile sinemaya gitmemize izin verirdi. Babam bize bir program ayarlamıştı, 9 ve 10 yaşlarındaydık. Her perşembe sinemaya gidiyorduk. Bir gün annem tatlı istedi, ben alırım dedim. Annem de istemeyerek kabul etti, ben de çıktım, duvarların dışına çıkınca, artık özgürüm dedim ve yürümeye devam ettim, sinemaya kadar geldim bir film vardı.
Arkadaşlarımdan birini gördüm, bana burada ne arıyorsun dedi, ben de dedim ki anneme tatlı almak için geldim ama bu fotoğrafları gördüm, sanırım güzel bir film, o da bize katılır mısın diye sordu. Ben de evet dedim filmi seyrettik. Çocuğuz işte, ya 9 ya da 10 yaşındayız, eve doğru giderken meselenin ciddiyetini fark ettim. Ben anneme tatlı almak için çıkmıştım evden ama o parayla sinemaya gitmiştim, şimdi evdekilere ne diyecektim, bilmiyordum. Yaptığım iş değişik bir şey yapma, fırsattan yararlanma isteğiydi, çünkü bir dahaki sefere dışarı çıkmama izin verip vermeyeceklerini bilmiyordum. Eve gittiğimde babamı gördüm, nerede olduğumu sordu, ben de kendisine arkadaşımın parası ile benimkini birleştirip beraber sinemaya gittiğimizi söyledim. Yaptığım şey babam için bir skandaldı; hem tek başıma sinemaya gitmiştim, hem de arkadaşımdan para istemiştim. Babam kemerini çıkardı ve beni dövmeye başladı.
O zaman benim kapanmam gerektiğine, hicaba girmem gerektiğine karar verildi.Ertesi günü üzeri kıyafetim hazırlandı, yüzümü de kapatacaktım, işte bu yüzden hiçbir zaman kapanmaktan hoşlanmıyorum. Hicaba girmek benim için bir aşağılanmayla ilintilenmişti, kötü bir hareketin cezası olarak verilmişti. Örtünmek dini olarak giymem gereken bir kıyafet, İslam, şeriatın gereği olan bir kıyafet olarak değil, o benim için bir ceza simgesiydi. Sonra, babam öldü, büyükannem, babamın annesi de çok disiplinli bir kadındı, annemse yumuşaktı. O sıralarda ben de o siyah şeyleri giyiyordum, dışarı, bahçeden dışarı çıkınca kimsenin beni izlemediğini kontrol ettikten sonra, yüzümü kapatan kısmı kaldırır, kafamın üstüne toplar ve üstüne de kitaplarımı koyardım böylelikle örtünün yüzüme düşmesini engellerdim.Bilerek mi, psikolojik olarak mı bilmiyorum, o parça yüzümü kapatırken nefes alamıyordum, ve göremiyordum da, sadece bir siyahlıkla çevrelenmiş durumdayım, bir mezar, siyah bir hapis gibi, bunun içindesiniz ve dünyayla direk temasınız yok, ve üstelik bunu istemiyorsunuz da, sizin kişisel seçiminiz değil.Bazen çocuklar annelerini bunu giyerken görür ve annem gibi olmak istiyorum der, bunu yapmak istiyorum der, o zaman bunu istekle yaparlar, severek yaparlar. Ama benim için bu bir cezaydı, ve o zamandan beri bana bir rahatsızlık hissi verir örtünmek.O zamanlar bu konuda devamlı yalan söyledim, numara yaptım.
Bu ülkede birine kız seçerseniz her zaman evde olan evden hiç dışarı çıkmayanı seçersiniz bu iyi eş olmanın göstergesidir…
Bir gün yine öyle yürüyordum, büyükannem beni yüzüm açık olarak gördü. Ve o anda sanki, bir hayvan ona saldırmış gibi peşimden koşmaya başladı. Bağırıyordu, seni ahlaksız, bizi rezil ettin, sonun ne olacak bilmiyorum, dert kaynağımız oldun, seninle hiç gurur duyamıyoruz diye Annem anlatıyor, tamamen siyahlar içinde, tamamen kapalı bir giyim zorunluluğu vardı. Hatta evin genç kızları veya kadınları evden dışarı çıktıklarında, bahçedeki erkek hizmetçiler ve nöbetçiler üstlerini örtmek zorundaydı. Çünkü erkek hizmetçilerin kadınların neye benzediğini bile bilmemeleri gerekiyordu. Ben de böyle bir ortamdan geliyordum. peçe takmama rağmen erkek kardeşlerimle bile bahçede oyun oynamama izin yoktu. Tanınmamak, durumundaydım. Benim artık iyi bir eş, iyi bir anne olmak üzere hazırlanmam gerekiyordu, aynı zamanda da iyi bir aşçı olmam şarttı.,Bunların hiç biri benim hoşuma gitmiyordu, hiçbirini istemiyordum, yemek pişirmek , evin içinde olmak istemiyorum, kendim ve diğer cins arasında bu bariyerin olmasını istemiyorum.
Ailede en güçlü çocuk bendim, kardeşlerimden daha güçlüydüm, aralarındaki zeki benim, sürekli en iyi notları ben alıyorum, öğretmenlerin övünç kaynağım, ben de bir öğrenciyim, o zaman neden sırf bir kızım diye kendimi küçük göreyim, erkekliğin, ya da o erkeklerin daha iyi olduğu hissine kapılayım diye düşünüyordum. Ben bu hislerle büyüdüm çünkü akıllıydım. Okulda çok başarılıydım, ama yine de bir aşağılık hissi vardı, çünkü onların mantığına veya “iyi bir eş” olma mantığına göre bir kız değildim. Bu ülkede eğer kardeşiniz ya da başka birine bir eş bulmak istiyorsanız, evden dışarı çıkmayan bir kızı seçersiniz, her zaman evde olan bir kızı seçersiniz, ilk söylenen şudur, “evden hiç dışarı çıkmaz, evini hiç terk etmez” bu müstakbel iyi bir eş olmanın göstergesidir. “her şeyi pişirebilir ve hiç kimse onun yüzünü görmez, kadınlar bile onu, tanımaz” gibi söylemler kadınlar için en makbul düşüncelerdi. Ama bu özelliklerin hiçbiri bende yoktu, hep dışarı çıkıyorum, yemek pişirmiyorum ve yüzüm görülmüştü.
Amcam İtalya da okuyordu. Beni de çok severdi, onun gözdesiydim. Ben peçeyi çıkarmaya karar verdim. ondan destek alacağımı zannediyordum ve onunla konuşmaya başladım. Çünkü o Avrupa’da yaşıyor ve okuduklarıma göre Avrupa’daki insanlar peçe takmıyorlar, serbest yaşıyorlar, kadınlar toplumda değişik pozisyonlardalardı. Dolayısıyla beni anlar diye düşünüyordum. Amcam benim için bir kurtuluş yoluydu. Amcama siyah giymeyi ve peçe takmayı sevmediğimi, eğitimime devam etmek, istediğimi, doktor veya bir mühendis olmak istediğimi söyledim. Ve onu ikna ettim. Amcam bundan sonra annesini ile yani babaannemi ikna etmeye başladı.
Amcam, benim için hicap ve siyah giysiyi giymemi engelledi. Sadece bir pardösü giyip dışarı çıkabileceğime, yüzümü kapatmayacağıma karar verdi. Ben bu fırsatı kaçırmak istemedim, daha onlar konuşmaya devam ederken ben kendime bir pardösü buldum, başıma bir örtü koydum ve sokağa çıktım. Yürüdüm öylece peçesiz yürüdüm.