Dilek Hanif
Modacı
Dilek Hanif Türkiye ismini dünyanın en önemli moda gösterilerinden olan Paris Kültür haftası'na ilk defa taşıyan bir isim. Yurt dışında Türk modacı, ülke içinde ise daha çok Hülya Avşar'ın modacısı olarak tanınıyor. Şu anda Hülya Avşar ile çalışmasa da butik modaevinde tasarımlarını Türkiye'nin üst sosyo, ekonomik gurubuna yapıyor. Yeniliklere açık ama Türkiyeli kimliğini kıyafetlerine yansıtan bir modacı. Ermeni bir anne ve Türk bir babanın kızı olarak bu kimliği gururla taşıdığını söylüyor.
Şu anda 43 yaşındayım. İş hayatıma ilk başladığım zaman aslında hakikaten çok zorlu bir süreçten geçtim. Çok küçük bir banka kredisiyle işe başladım. 100 metre karelik bir atölyem vardı. Tekstil alanında bir yere gelebilmek için gerçekten çok emek harcamak lâzım. Gerçekten çok yaratıcı olmanız lâzım. Bunun yanında bir de finans durumunu götürmeniz gerekiyorsa bu ikisini bir arada yapmak gerçekten çok zor. Kadın olduğum için zorluk çekmedim. Şartlardan Çok fazla bir şeyiniz olmadan böyle bir işe girişmek ve çok küçük bir bütçeyle büyük işler yapmaya çalışmak gerçekten zor. Ama çok isteyerek yaptığım için ve kendime güvendiğim için hiçbir zaman yılmadım.
Paris Kültür Haftasına Katılan İlk Türk Tasarımcı…
Paris kültür haftasına müracaat ettiğimde oraya katılan ilk Türk tasarımcı olduğumu bilmiyordum. Sadece yaptığım işte hangi noktaya geldiğimi görebilmek için Paris’e gitmek istedim. Couture, sadece Paris’te düzenlenen bir organizasyondur. Yani hazır giyim haftaları gibi her yerde yapılan organizasyonlardan değil. Bu organizasyon için dünyanın her yerinden basın mensupları geliyor.
Orada Türk olduğumuz için bizden birçok şey istediler. Önce koleksiyonlarla ilgili bilgi istediler. Bunlar onaylanmadan önce gelip, gerçekten Couture işi yapılıp yapılmadığını anlamak için atölyeyi görmek istediler. Buna ikna oldular, ondan sonra biz koleksiyonu hazırlayıp Paris’e gittik. Organizasyona katılan ilk Türk olmam bana inanılmaz bir ağırlık verdi. Sanki orada Türkiye’yi temsil etmekle bir görevliymişim gibi. Hâlbuki böyle bir şey yok. Ben oraya kendi imkânlarımla gittim, yanımda hiç kimse yoktu. Defilemize büyükelçilikten bile gelen olmadı. Ama Türkiye’yi tanıtıyor olmaktan da çok büyük gurur duydum. Gerçekten de çok başarılı bir defile oldu. Osmanlı’dan esinlenerek hazırlamış olduğum bir koleksiyondu. Bu çok fazla dikkat çekti.
Paris, iş kariyerimdeki çok çok önemli dönüm noktalarından birisidir benim için. Onun hemen arkasından Lizbon, ardından Stockholm’de defileler düzenledik. İlkini ben kendi imkânlarımla yapmıştım, sonraki iki defileyi Dış İşleri Bakanlığının oralardaki elçiliklerinden gelen davetler üzerine yaptık.
Osmanlı Ve Dilek Hanif
Koleksiyonumuz ayakları yere basan bir koleksiyondu gerçekten. Osmanlı’nın günümüze uyarlanmış hâliydi. Bu zaten benim bir hayalimdi. Bugüne kadar Türkiye’yi tanıtım amaçlı birçok olgunlaşma ve bunun gibi defileler yapıldı ama bunları izleyen insanlar Türk sanatı hakkında, Türk el işçiliği hakkında bilgiler alsalar hiçbir zaman o kıyafeti günlük hayatın içnide kullanamazlardı. Bence asıl mesaj sokakta gezen kadının bunu üstünde hayal edebilmesidir. “Bugüne uyarlanırsa Türk ve Osmanlı motifleri çok daha kalıcı ve güzel bir yere gider.” diye düşündüğüm için Osmanlı çalışmıştım.
Batının Algıladığı Türkiye İle Bizim Yaşadığımız Türkiye Arasında Fark Var…
Biliyorsunuz Paris’te Moda Haftalarına katılıyoruz senelerdir. Buraya çok önemli moda tasarımcılarımız katılıyor. Bana orada bu sorular sorulduğu zaman “Niye bu kadar şaşırıyorsunuz? Burada başka Türk modacılar da var.” Bana dediler ki “İkisi aynı şey değil. Onlar Paris’te okudu. Biz onları sahiplendik. Türkler ama burada yetiştiler, bu kültürün içindeler. Hâlbuki bize siz enteresan geliyorsunuz. Bu koleksiyon Türkiye’de bir atölye’de yapıldı. Siz kendi köklerinizden gelen bir kültürü yorumlayıp bize getiriyorsunuz.”
Ben kişiliğimi bir şekilde koleksiyonlarıma yansıtıyorum. Kadının güçlü olmasını ve diğer insanlarla eşit konumda tutulmasını içimde yoğun bir şekilde hisseden ve bunu yaşayan bir insanım. Yani benim hayat felsefemde bu var. İşimi kurarken eşimden hiçbir destek almadım.
Çalışan Kadının Başarıya Ulaşması İçin Erkekten Daha Çok Çaba Sarfetmesi Gerekiyor…
Türkiye’de kadın sorunları içinde bence en önemlisi dayaktır. Dayağın, kadınların kendilerini güçlü hissetmemsinden kaynaklanıyor. Genele baktığımız zaman bu böyle. Arzu ederim ki bugün ki hükümetin içinde çok daha fazla kadın olsun. Çünkü kadınların olduğu yerlerde problemler çok daha farklı şekilde çözülebilir. Kadının olaylara yaklaşımı, problemleri çözüş şekli her zaman daha farklıdır. Onun için keşke her alanda daha çok söz sahibi olabilseler. Kadınlarla erkeklerin problemleri bir arada paylaşması gerekiyor. Bir kadının problemini kadınlar daha iyi anlayıp, daha iyi anlatabilir diye düşünüyorum.
Ben bir erkek olsaydım, ailem, çocuklarım ve karım olsaydı, işten eve döndüğüm zaman kimse artık benden ikinci bir şey istemezdi. Kadın olmanın bir de böyle zorluğu var. Dışarıda çalışmanın dışında çocuklarınıza, kocanıza ve evinize bakmak durumundasınız. Bu o kadar zor ki. Bunun için gerçekten çalışan kadının başarıya ulaşabilmek için ekstra bir çaba harcaması gerekiyor. Katiyen feminist değilim ama kadınların daha güçlü olması gerektiğine inanıyorum.
Kadın özgürlüğünün anlamı bana göre kendi özgür iradesi ile hareket edebilme özgürlüğüdür. Özgürlük insanın kendi kararını kendisinin verebilmesidir bana göre.
Türk Olmaktan Gurur Duyuyorum Ama Kendimi Batıya Daha Yakın Görüyorum…
Genel olarak baktığım zaman Türkiye’yi birçok konuda Batılı olarak görüyorum. Önümüz çok açık. Anadolu ya bile baktığımızda genel olarak böyle bir şey var. Kendime baktığım zaman zaten Batılı olduğumu görüyorum. Kadın-erkek eşitliğine inanıyorum. Kadının kendi başına çalışıp kendi başına üreten bir insan olması gerektiğine inanıyorum. İki tane kız çocuğum var onlara bunun doğrusunun bu olduğunu anlatıyorum. Ülkemi çok seviyorum. Türk olmaktan gurur duyuyorum. Yurt dışında yaptığım her türlü aktivitede Türk olmamdan, onun yanı sıra kadın olmamdan, Türkiye’de yaşamaktan çok keyif alıyorum. Ama tabii ki kendimi Batı’ya yakın görüyorum. Aslında kendi toprağımda, kendi ülkemde Türk olarak nasılsam öyle olmalıyım. Yani, ona yakın buna yakın fikri de bana göre hoş bir şey değil. Biz buyuz. Birilerine yakın olmamız ya da birilerini bizi benimsemesi gerekmiyor. Biz onları benimseyelim. Çünkü biz güçlü bir ülkeyiz. Kendi gücümüzü kendi yerimizi bilmeliyiz. Bugün bir Türk tasarımcı olarak yaptığım her türlü işte kendimden her zaman emindim. Kendim olmaktan ve ülkemi temsil etmekten çok büyük keyif aldım. Çünkü Türk insanın son derece önemli özellikleri olduğunu düşünüyorum. Türk insanın olduğundan çok daha iyi yerlerde olması gerektiğine inanıyorum. Önemli olan bizim kendi içimizde, birbirimize sahip çıkmamız; kendi gücümüzün farkında olabilmemiz.
Türkiye’nin kendini daha çok tanıtması, daha doğru ifade edebilmesi gerekiyor. Avrupalıların Türkiye’yi yeterince tanımadıklarını düşünüyorum.
Ben Müslüman’ım. Annem Ermeni babam Türk. Böyle bir ailede yetişmiş bir çocuğum. Ben tabii ki babamın dinindenim. Annem bu konuda bize baskı yapmadı. Allah’a çok büyük inancım vardır. Bir insan, Tanrı inancı olmadan yaşayamazmış; ben öyle düşünüyorum.