Prof. Ferhunde Hassan
Ulusal Kadın Konseyi İkinci Başkanı, Milletvekili
Ferhunde Hassan, Mısır’ın en güçlü kadınlarından birisi. Hüsnü Mubarek’e danışmanlık yapıyor. Mısır’ı yıllardan beri, kadın konusunda resmî olarak temsil etmiş. Kahire Amerikan Üniversitesinde Jeoloji Profesörü. Ulusal Kadın Konseyi İkinci Başkanı (Suzan Mübarek’ten sonra) ve şûra meclisinde 26 yıldır milletvekili. Parlamento da İnsan Gelişimi ve Lokal Yönetim Komisyonu Başkanı. Aynı zamanda şu anda Birleşmiş Milletler Bilim ve Gelişim İçin Teknoloji Komisyonu konusunda Cinsiyet Tavsiye Heyeti Başkanı ve şimdiye kadar BM’nin farklı kollarında birçok kez danışman ve uzman olarak görev almış. Ulusal Kadın Konseyi’nde kendisini ziyaret ettiğimizde, kadın STK’lar ile toplantı yapıyordu. Oldukça azametli görünen bina sıkı bir denetim sistemiyle korunuyordu. Binaya girdiğimiz andan itibaren duvarlarda asılı olan Mısır kadın tarihinin ünlü aktivist simaları, etrafta yer alan broşürler, her bir ofiste devam eden hummalı çalışmalar Mısır hükümetinin kadın konusunu oldukça ciddiye aldığı izlenimini de veriyor.
Jeolojist olmam, gençlik dönemlerim dikkate alındığında, garip bir durumdu. O zamanlar, yani 1950’lerde Jeoloji sadece erkekler için olan bir bölümdü. Ama ben engelleri yıkmak için, sadece erkeklerin okuduğu bu bölüme girmekte ısrar ettim. Sadece eğim konusunda değil, birçok konuda bu duyguyla hareket ettim. Üniversitede seçtiğim spor dallarında bile… Squash oynuyordum ve o zamanlar squash oynayan kadın hiç yoktu. Ben oynamakta ısrar ettim ve ülke şampiyonu oldum.
Ben bir ev kadınıyım. Bu, hayatımdaki en önemli şey. Çocuklarım mühendis ve eczacı. 7 tane torunum var. Ailemle çok mutluyum. Kocam her zaman arkamdaydı. Mastırımı çocuklarım olduktan sonra yaptım. Çünkü lisansımı bitirdikten sonra hemen evlenmiştim. Sonra iki çocuğum oldu ve evliliğimin ilk 8 yılını çocuklarıma verdim. Onlar okula başladıktan sonra mastırımı yaptım. Doktoramı yapmak üzere Amerika’ya gittim. Çocuklarım ve kocam da benimle geldiler. Kocam Kahire Üniversitesinde profesör olduğu için Amerika’ya gidip farklı üniversitelerde öğretim üyeliği yapması zor olmadı.
Politikaya geç atıldım. Tam olarak 1970 Ekim savaşından sonraydı. Bu savaş ve yaşadığımız mağlubiyet sonrası kazandığımız zafer beni kamusal hayatta çalışmaya yönlendirdi. Ülkem için daha fazla şey yapmam gerektiğini hissettim. Bundan sonra parlamentonun birinci kongre meclisinde vekil oldum. 1979’dan itibaren parlamentonun ikinci meclisinde milletvekiliyim. Yani 26 senedir parlamentodayım; bu bana siyasi deneyim kazandırdı. 4 sene önce First Lady’miz Sayın Suzan Mubarek tarafından, gurur duyduğumuz Ulusal Kadın Konseyi’nin ikinci başkanı olarak atandım.
“Ulusal Kadın Konseyi’ne First Leydi’nin başkanlık etmesi bize güç kazandırıyor…”
Ulusal Kadın Konseyi bir devlet kurumudur ve cumhurbaşkanlığı yetkisi altındadır. Bu bize özel bir statü sağlamaktadır. Biz, Mısır kadınının durumunu her yönden ve her alanda iyileştirmekle görevliyiz. Konsey 5 yaşında ve bence çok iyi işler yapıyor. Konsey yönetim kurulu entelektüel olarak oldukça yüksek standartta; 30 erkek ve kadın üyeden oluşuyor. Erkekler bu sayının üçte birini oluşturuyor. 122’ye yakın çalışanımız var ve onlar konsey üyelerinin kararlarının oluşmasını sağlıyorlar. Başkanlık çatısı altında çalışıyoruz. Başkanımızın First Lady olması bize çok özel bir statü kazandırıyor ve performansımız konusunda çok yardımcı oluyor. Başkanlık tarafından verilen emirle konseyin kurulması için çıkarılan özel kararname bize inanılmaz derecede bir rahatlık sağlıyor. Bütün bakanlıklarla, başbakanlıkla, sivil toplum kuruluşları(STK)’yla, resmî veya resmî olmayan herhangi bir enstitüyle veya kurumla rahatça iletişim kuruyoruz.
“Karar mekanizmalarında kadınların oranı % 30…”
Çalışma hayatında kadınların oranı, toplam işgücünün % 24’ünü oluşturuyor. Kadınlar genelde devletin hizmet sektöründe çalışıyorlar; üretim sektöründe değil. Fakat bu oran yükseliyor. İyi olan şey ise, 25-30 yıl önce çalışma hayatına girmiş olan kadınlar şu anda liderlik pozisyonlarında yer alıyorlar. Şu anda devlet kurumlarında, karar verme mekanizmalarında % 30 oranında kadın yer alıyor.
Özel sektörde durum bu kadar iyi değil. Özel sektörde kadınları, düşük pozisyonlardaki hizmet sektöründe kullanıyorlar. Biz şu an bu konu üzerinde araştırma yapıyoruz. Özel sektörde çalışan kadın sayısının çok yüksek olduğunu gördük. Özellikle bazı endüstrilerde çoğunluk kadın. Meselâ kimya endüstrisi, hazır giyim, elektronik ve iletişim endüstrilerinde televizyon fabrikalarında işçilerin neredeyse % 88 kadın.
Sağlık konusuna gelirsek; şu anda kadınlar ve özellikle de çocuklar için sağlık birimi olmayan hiçbir köy bulunmamaktadır. Fakat ameliyat gibi bazı sağlık hizmetlerinden herkes yararlanamıyor. Çünkü erkesin sigortası yok. Sadece devlette ve özelde çalışanların sigortaları var; bir de özel sigorta yaptırmış olanların. Kırsal kesimdeki fakir kadınlar için hiçbir sağlık sigortası yok. Şu anda tıbbî servisler gittikçe pahalanıyor. Yani bu noktada problemimiz var.
Tarım alanında ise kadınlar işgücünün yarısından fazlasını oluşturuyor. Bu bir problem. Çünkü onlar resmî rakamlarda sayılmıyorlar. Bazen bazı rakamsal değerler veriyorlar ama bu hiçbir zaman doğru rakam olmuyor. Tarımda kadınlar tarım aktivitelerinin büyük bir kısmını yükleniyorlar.
“Kadın sorunları sosyal tutumdan kaynaklanıyor…”
Bizim legal anlamda hiç problemimiz yok. Anayasa bize, bütün haklar bağlamında erkeklerle şartsız eşitlik veriyor. Sahip olduğumuz problemler sosyal tutumdan kaynaklanıyor. Uzun bir zamandır cahilliğin erkekleri ve kadınları kapsadığı ve dinin yanlış yorumlandığı bir durumda yaşıyoruz. Aslında dinin yanlış yorumlanması, dominant olan erkeklerin bilinçli bir çalışması sonucunda kendi istekleri doğrultusunda ayetlerden istedikleri yerleri seçip almaları sonucu olmuştur. Bu durum yüzyıllardır sürüyor. Bunu değiştirmek çok zor; bu epeyce zaman alacak. En iyi yöntem insanların eğitilmesi. Eğitimli insan daha çok okuyacak ve gerçekleri anlamaya çalışacak.
Parlamentoda 14 milletvekili olduğunu söylemiştim. Bunların 6’sı kırsal bölgeden seçildi. Bu harika bir şey. Şehirdeki seçim bölgelerinde kadınları seçmediler. Bu çok garip ama bir şey anlatıyor: İnsanlar ikna oldukları zaman adayın erkek veya kadın olması fark etmiyor. Şunu söyleyeyim: Kadınların meclisteki sayısının az olması her zaman toplumun suçu da değil bizim kadınların da suçu. Bazı kadınlar her şeyin önlerine gelmesini, kendilerine altın tepside sunulmasını bekliyor. Oysa siyasete girmek için sokaklara çıkmak, insanlarla tanışmak konuşmak 6-7 yıl çalışmak zorundasınız ancak bundan sonra insanlar size inanacaklardır. Kadınlar bunu yapmıyorlar. Biz de kadınları bu yönde, ya da en azından politika hakkında bilinçlendirmeye çalışıyoruz.
Ulusal Konsey’de Politik Güçlendirme Merkezi kurduk. Politikaya girme yetenekleri olduğunu düşünen kadınlara burada kurs veriyoruz. Kursta pratik ve teorik yönden politikayı öğreniyorlar. Siyasi kampanya yapanlarla birlikte gezip kampanya yapmayı öğreniyorlar.
“Aile hukukumuz şeriata dayanır; bizim seküler kanunlarımız yok…”
Aile hukukumuz tamamen şeriata dayalıdır; seküler kanunlarımız yok. Hulla kanunu da şeraitten gelir. Bu kanunu 14. yüzyılda aldık. Bazıları ayetlerden istedikleri kısımları alıp bir görüş oluşturuyorlar ve insanlar onun din olduğunu düşünüyor. Yıllar insanlara hullaya dinde izin verildiğini söylemediler. Biz bunun farkına vardığımızda bunun için savaştık.
Hulla bir çok konuda kolaylık sağladı. Çünkü yıllardır erkeklerin çocuklarına ve eşlerine hiçbir şey vermeden ve eşini boşamadan onları sokağa attığı birçok olay vardı. Aslında birçok değil, böyle binlerce hikâye vardı. Bu sebeple hulla gerçekten büyük bir hareket oldu. 10-15 yıldır boşanmayı bekleyip boşanamayan bir sürü kadın bu kanundan yararlandı. Erkekler her zaman şeriata uymuyor. Eğer ayrılmak istiyorsanız iyilikle, marufla ayrılmalısınız. Bu hiçbir zaman kullanılmadı; kimse marufla ayrılmadı.
Kanunlarımız da hâlâ ters giden şeyler var ama yine de iyi yönde yol kat etmeye başladık. Meselâ daha önceden boşanmanın her aşaması için ayrı ayrı duruşmalar yapılıyordu: çocukların vesayeti için birinci mahkemede, kadının hangi hakları alacağı ikinci mahkemede, evin paylaşımı üçüncü mahkemede, boşanma dördüncü mahkemede. Yaptığımız araştırmalara göre bazen boşanma davaları 11 ayrı dava, 11 ayrı mahkeme, 11 ayrı hakime gitmeye kadar varıyordu. Bu da 10-15 yıl sürebiliyordu. Yeni aile hukukuna göre eğer kadın ve erkek ayrılmak istiyorsa her şey bir hakimin önünde olup bitiyor. Bundan böyle bir tek mahkeme her şeyi araştırıp analiz edecek ve bir hakim karar verecek. Birinci adım mahkemede hakimin dışında iki üye daha var. Birisi sosyal uzman; karı-koca arasındaki problemleri mahkemeye gitmeden anlaşma yoluyla çözmeye çalışıyor. Bu sayede 6-7 bin dava mahkemeye gitmeden çözümlendi. Çiftler ayrılırken ya erkek kadına çocuklar için belli miktarda para vermeyi kabul eder, erkek de kadın da buna razı olur resmî bir anlaşma imzalayıp iyilikle ayrılırlar ya da ayrılmadan birleşirler ve evlerine dönerler. Bu gerçekleşti ve bu durumdan çok memnunuz.
Hukukun değişmesi gereken başka yönleri de var. Onları da yavaş yavaş değiştirmeye çalışıyoruz. Yıllardır süregelen bir şeyi bir gecede değiştirmemiz mümkün değil fakat üzerinde çalışıyoruz. Bundan önce anayasaya aykırı olduğu hâlde uygulama da olan problemlerimiz oluyordu. Meselâ Mısırlı bir kadın yabancı birisiyle evlenirse çocukları Mısır vatandaşı olamıyor, babalarının uyruğuna mensup oluyorlardı. Eğer Mısırlı bir adam yabancı bir kadınla evlenirse çocukları otomatikman Mısırlı oluyorlar. Bu, kadına karşı anayasal bir ayrımcılıktır. Bu konuda 20 yıldır mücadele veriyorduk ve en sonunda geçen yıl bunu da değiştirdik. Şu anda çocuklar annelerinin uyruğuna geçebiliyorlar ama eğer çocuklar ya da baba istemezse kendi istedikleri uyrukta kalabiliyorlar.