Dr. Hayat Hüseyin Massimi
Müslüman Kardeşler Partisi Milletvekili
SADECE KADININ HAKLARI GÖZETİLEREK YAPILAN KANUN DEĞİŞİKLİKLERİ TOPLUMDAKİ İSTİKRARI BOZAR…
Hayat Hanımın asıl mesleği eczacılık. Konuşkan, kendisine güvenli bir karaktere sahip. Kadın hakları konusunda İslâmcıların çok tartışmalı olan görüşlerini hiç saklamaya veya yumuşatmaya gerek duymadan savundu. Erkeklerin çok eşliliğinin kısıtlanmasına, kadına boşanmada eşit haklar verilmesine, namus cinayetlerine normal cinayet muamelesi yapılmasına, evlilik yaşının yükseltilmesine karşıydı. İhvan’ın bütün üyeleri gibi o da bu tür reformların batı tarafından getirilen ve toplumun ailevî ve ahlâkî düzenini bozmaya yönelik şeyler olduğunu düşünüyordu. Fakat bütün bunları düşünürken kadın haklarına karşı olduğunu kabul etmiyordu. Yurt dışında veya yurt içinde kadın haklarıyla ilgili olan bütün çalışmalara katılmaya çalışıyor, kadınların durumunun iyileştirilmesi yönündeki faaliyetlerde aktif rol alıyordu. Onun için kadının eğitimde, iş hayatında, ve ekonomik anlamda statüsünün yükseltilmesi kadın hakları için çalışmak anlamına geliyordu. Hayat Hanım Ürdün’ün en fakir ve de muhafazakâr bölgelerinden birisi olan Zerka bölgesinde, halkın ekonomik anlamda daha iyi bir duruma gelmesi için oldukça başarılı çalışmalara imza atıyor. Bu nedenle de halk tarafından çok seviliyor ve sayılıyor. Müslüman Kardeşlerin de ülkede çok desteklenmesinin nedenlerinden birisi bu zaten; halka ekonomik, sağlık, eğitim gibi sosyal alanlarda çok fazla hizmette bulunuyorlar ve onların sahip olduğu değerleri koruyorlardı.
Zerka şehrinden milletvekiliyim. Aynı zamanda mecliste İslâmî kitlelerin temsilciliğini yapıyorum. Şûra meclisinin de üyesiyim. İslâmî Cephe Partisinin de asıl üyelerindenim. Bunların yanında Ürdün Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunuyum. Bütün bu görevlerin yanında annelik görevimi yapıyorum. Beş çocuğum var. Günlük yaşantımda kültürel ve sosyal işlerde de uğraşıyorum. Bazı derneklere de üyeyim.
“Siyasi parti kurma izni ilk olarak 1992’de çıktı…”
Siyasetle ilgilenmeye öğrencilik yaşlarımda başladım. Üniversite yıllarımda, öğrenci birliği üyelerindendim. Aynı zamanda Hait dergisinin yazarları ve araştırmacıları arasındaydım. Bütün bu çalışmalarım okul dönemimde başarılı olmamı sağladı. Siyasetle ilgim de o dönemlerde başladı. Benim öğrencilik zamanlarımda da Ürdün örf ve adetlere göre yönetiliyordu. O zamanlar insanların siyasete iştirakinde engellemeler oluyordu. Öğrenciler daha demokratik bir ülke için çalışmalar yapıyorlardı. Bu çalışmalarda ben de bulundum.
Üniversiteden mezun olduktan sonra eczacılar başkanlığına aday oldum. O zamanlar bu başkanlık seçimlerinde genelde tek kişinin sözü geçer, seçimler âdil yapılmazdı. Çoğu kişi korktukları için oy kullanmak istemezdi. İslâmcı, sağcı gibi çeşitli akımlar da vardı o dönemler. Burada aktif olarak görev almaya başladım. Daha sonra İş Komisyonun kadın başkanı olarak da seçildim. 23 yaşındaydım ve en küçükleri bendim. Yaşı daha büyük ve tecrübesi daha fazla olan insanların başında başkan sıfatıyla bulunuyordum.
Eczacılar başkanlığı görevinin bir çok kişide farklı siyasi etkiler bıraktığını söyleyebiliriz. Bunlar sayesinde siyasi anlamda bir gelişme yaşandı ve 1992 yılında çıkarılan kanunla ilk defa Ürdün’de çeşitli partilerin oluşumuna izin verildi. Bu kanunun çıkmasıyla bir çok İslâmî akım ortaya çıktı ve çoğunluğu Müslüman Kardeşler (İhvani’l-Müslimîn) cemiyetine bağlı olan partiler kuruldu. Bunlardan birisi de İslâmî Cephe Partisi olarak adlandırıldı. Bu partinin 313 kurucu üyesi bulunmaktadır. Bunlar arasında 13 kadın kurucu üye vardı. Kuruculardan birisi de bendim. Yani 13 yıldır İslâmî Cephe’nin kurucu üyeliği görevinde bulunuyorum.
“İslâmî Cephe, 2003 seçimlerinde tek kadın aday olarak beni gösterdi…”
Daha sonra partide kadın kolları başkanı oldum. 2 yıldır da bu partiyi temsilen mecliste şûra konseyi üyeliği yapıyorum. İslâmî Cephe Partisi, 2003 yılı seçimlerinde tek kadın aday olarak beni gösterdi.
İslâmî Cephe Partisi’nin birisini aday göstermesi diğer partilerden farklıdır. Kişi kendisini seçime aday olarak gösteremez. Ben, Allah’a şükür, partideki yöneticilere ve kişilere güven vermişim ki seçimlerde beni aday olarak gösterdiler.
Burada sorulacak olan önemli soru “İslâmî Cephe Partisi neden 2003 yılına kadar bir kadını aday olarak göstermedi” sorusudur. Esasında doğru söylemek gerekirse Ürdün’de ilk demokratik seçimler 1989 yılında gerçekleşti. İslâmî hareketler bu seçime ilk defa katıldı ve çok büyük başarılar elde etti. Bundan sonra da hükümet seçim kanunlarını değiştirdi. Bu yeni kanun değişikliğini tek kişilik seçimler olarak adlandırabiliriz. Bu değişiklik 1993 yılında oldu. Aynı yıl İslâmî hareketlerden seçime katılan üyeler oldu. Kanunun yeni olması ve bu kanunun İslâmî hareketleri baltalamak, sıkıştırmak amaçlı olması nedeniyle seçim sonuçlarından korkuluyordu. Fakat beklenen olmadı ve İslâmî hareketlerden 36 kişi meclise girdi.
Daha sonra 1997 seçimleri yapıldı. Bu seçimler bütün partiler için tam bir çöküş oldu. 2003 yılında yapılan diğer seçimlerde ise İslâmî hareketler geri dönmeye karar verdi. İslâmî hareketten olanlar, seçmenlerinin çoğunluğunun kadın olduğunu bu nedenle de kadın adaylarında olması gerektiği fikrine varmışlardı. Maalesef kadın adayları İslâmî parti dışında destekleyen de olmadı. Desteklenen kadınlar, bu seçimde ilk defa mecliste sandalye sahibi oldular.
“Seçimlerde, 200’den fazla erkek ve kadın benim için ev ev dolaşıp oy toplamaya çalıştı…”
Seçimlerde bir kadın olarak bu kadar oy almamı birkaç nedene bağlayabiliriz. Birincisi; benim İslâmî Cephe Partisi’nden aday olarak gösterilmemdi. Çünkü bu parti İslâmî bir partidir ve İslâmî bir yönetimin çözüm olduğunu düşünür. Sadece Zerka bölgesinde halka ulaşıyor. Buradaki halk bütün seçimlerde bu partiyi tamamıyla destekledi: milletvekili seçimlerinde, belediye ve millet meclisi seçimlerinde… Hangi seçim olursa olsun Zerka bölgesinde İslâmî akımların hepsi desteklenir.
İkinci sebep olarak da Zerkalı olmamı sayabilirim. 10 yıldan fazla bir süredir bu beldede bulunuyorum ve bu bölgenin sorunlarını iyi biliyorum, çeşitli yerlerde bu konu ile ilgili dersler veriyorum, hayır işlerine iştirak ediyorum. Tabii bu faaliyetlerim Zerka halkı tarafından biliniyor.
Bence çok önemli olan üçüncü sebep: Seçimlerden önce, kadın ve erkek olmak üzere 200 kişiden fazla bir topluluk, hiçbir ücret almadan gece gündüz benimle birlikte çalıştılar. Bu topluluk ev ev dolaşıp insanlarla konuşarak benim için oy topladılar.
Dördüncü sebep: Eşim, eşimin ailesi yani çevremdeki herkes seçimlerde başarıya ulaşmam bana konusunda ellerinden geleni yaptılar.
“Mecliste başörtülü olarak bulunmam İslâm’da kadının yeri yoktur diyenlere verilen en iyi cevaptı…”
Bence seçimlerde Müslüman, aynı zamanda örtülü bir kadının yer alması “İslâm’da kadının yeri yoktur ya da ona hakkettiği yer verilmemiştir” diyenlere çok güzel bir cevap niteliği taşır. Onlar kadını her zaman siyaset çemberinden uzaklaştırmışlardır. Bu onlar için iyi bir cevaptır. Çünkü bir kadın, hem de örtülü bir kadın millet meclisine girmiştir.
İlk başlarda çok garip sorular soruluyordu. Basın yayın organlarında “Bir İslâmî parti buna nasıl izin veriyor?” şeklinde bir çok yazı çıkıyordu. Sadece Ürdün basınında değil dış basında da aynı tepkiler vardı. Ama millet meclisindeki arkadaşlarımdan bir çoğu bu olayı çok normal karşıladı. Çünkü millet meclisinde bulunan arkadaşların hemen hemen hepsi belli bir bölgeden geliyordu ve onların aileleri de Müslüman ve dinine bağlı insanlardı.
Şimdi millet meclisindeki arkadaşlarımdan aynı saygıyı görüyorum. Onların kalbi benimle. Çünkü ben onların eşlerini, annelerini temsil ediyorum. Tabii bütün bunlar ileriye güvenle bakmamı ve işimde daha iyi olmamı sağlıyor.
“İslâmî Hareket içerisinde kadınlar; aile içerisindeki görevlerini aksatmamaları ve İslâmî çerçevede yaşamaları şartıyla her alanda desteklenirler…”
Ürdün’de İslâmî hareketler ve İslâmî hareket partisinin kadına bakış açısına bakarsak onların orta yolu bulduklarını, İslâm’a yaklaşımlarının çok doğru olduğunu görürüz. Ürdün’deki İslâmî hareketler diğer Arap ülkelerine ya da Müslüman ülkelere göre çok daha normal. Çünkü buradaki İslâmî hareketlerin çoğunluğu, gerçek İslâm çerçevesinde gerçekleşir. Bu İslâmî hareketler dünyaya, medeniyete, eğitime açıktır. Bu düşüncelerle İslâm kadına hiçbir zaman engel koymamıştır. Tam tersine Ürdün’de ki İslâmî hareketlerde kadınların böyle görevlere getirilmesi için uygun ortamlar hazırlanmıştır. İslâmî hareketi destekleyenlere bakıldığında onların bir çoğunun üniversite mezunu olduğunu, hatta yüksek lisans yaptıklarını ya da bir çoğunun çok iyi görevlerinin olduğunu görürsünüz.
İslâmî harekette çalışan bayanlarımız aynı zamanda öğrenci işleriyle ve başka işlerle ilgilenir. Bütün bu olaylar bize gösteriyor ki İslâmî hareketler bütün bu çalışmalarıyla kadının yanındadır. Şayet bu hareketin yayınladığı kitaplara da bakarsak bütün açıklığıyla diyebiliriz ki İslâm, kadının bütün alanlara iştirak etmesini kabul eder. Tabii bu İslâmî çerçevede; giyimi kuşamıyla kendisine yakışır bir tavırda, insan tabiatına aykırı olmayan davranışlarıyla ve aile içindeki görevlerini aksatmadan olmalıdır. Kadın siyasi, idari ve öğrenim işlerini terk etmeden ailesiyle toplumdaki görevleri ve sorumluluklarıyla birlikte yürütmelidir.
“Şeriat hukukunda kadınlarla ilgili reform tasarılarını reddedenler arasında ben de varım…”
Ürdün kanunları, aslını İslâmî kanunlardan almıştır. Yani burada şeriat kanunları geçerlidir. Bu kanunlar üzerinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Kadına, erkekten boşanma hakkının verilmesi, evlenme yaşının 18 yaşından başlaması ve bazı basit değişiklikler yapılmıştır. Bir de suçlularla ilgili kanunlar vardır. Bu kanunlar, şahsî olaylarla ilgili kanunlardan farklıdır. Bu iki kanun, millet meclisinde çoğunluğun oyuyla reddedildi. Bu reddedenler arasında ben de varım.
Reddedilmesinin sebeplerine gelirsek birinci sebep olarak şunu söyleyebiliriz: Bu kanunların tek başına değiştirilmesi bence bu çok büyük bir hatadır. Özellikle kadınla ilgili bazı kanunların değiştirilmesine ihtiyaç vardır. Sadece bahsi geçen iki kanun yeterli değildir. Sadece bu iki kanunun değiştirilmesini isteyenlerin bazıları dışarıdan baskı yapmaya çalışmaktadırlar.
“Kadınlarla ilgili reformlar toplumun ve ailenin çıkarlarını gözetmiyor…”
İnsanlar bu kanunların İslâm’a uygun olup olmadıklarına bakmamaktadırlar. Sadece bunu kadının hakkı olarak görüyorlar ama kadının haricindekilerin haklarına bakmıyorlar. Bence onlar ailenin yani, aile fertlerinin, çocuğun, kocanın ve toplumun haklarını gözetmeden sadece kadının haklarına dikkat çekiyorlar. Biz, konu üzerinde tartışılmadan anî kararlar alınması taraftarı değiliz. Bence bu konu öncelikle toplumda tartışılmalı, din görevlilerin görüşleri alınmalı ve son olarak da toplumun görüşleri alınarak kanun çıkarma aşamasına gelinmelidir.
“Namus cinayetlerine az ceza verilmesi aileyi koruyor…”
Şerefini kurtarmak için işlenen suçlar konusunun gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorum. Bu sorun gerçekten toplumumuzda var. Evet bazen öldürülme olayları oluyor. Ama bu dışarıdaki insanların bahsettiği gibi değildir.
Bu konu ile ilgili millet meclisine taslak sunuldu. Bu kanun, ceza hukukuna denk olarak yapıldı. Bu denklik sağlandı ama biz bunu reddettik. Çünkü bizim inancımıza göre şimdiki hâliyle bu kanun aileye bir çeşit koruma sağlıyor. Ama ceza hukukuyla denklenmesiyle, aileyi koruma özelliğini yitiriyor. Diyoruz ki, öldürmeden sorumlu kişi kanunun 340. maddesinde millet meclisine sunulan kanun değildir. Bu, değiştirilmek istenen kanun değildir. Kanunda başka maddeler vardır. Bu kanunlara ciddiyetle bakılması, bunların araştırılması ve konuşulması gerekir. Kanunda bulunan başka maddeler bu öldürme olayı ile ilgilidir. Biz de bu maddelerin titizlikle incelenmesi taraftarıyız. Bizim burada söylemek istediğimiz şey, şeref için meydana gelen öldürme olayları kanunun 340. maddesiyle ilgili değildir.
“Çok eşlilik hukukla kısıtlanamaz; anlayış önemlidir…”
ikinci evliliği düşünen bir adamın ilk eşine ikinci evliliği için haber vermesi gerekmektedir. Erkeğin 4 kadınla evlenmesi İslâm’ın ona verdiği bir haktır. Ama bunu ilk eşine haber vermesi çok daha uygun olur. Bu zorunlu değildir. Belki bazı sebeplerden dolayı karısına haber vermez. Bu olaylar kanunla düzene girmez. Bu konular İslâm’a olan bağlılıkla ve karı koca arasındaki konuşmalar ve anlaşmalarla çözümlenir.
“Ürdün’de islâmî hareketlere korkuyla değil, umutla bakılıyor…”
Ben Ürdün toplumuna farklı bir çerçeveden bakıyorum. Benim gördüğüm kadarıyla Ürdün toplumu dinine bağlı bir toplumdur; İslâm’a uzak bir toplum değildir. Bunun için kadınların İslâmî emirlere uygun kıyafetler giydiği ve çoğu insanın İslâmî emirleri yerine getirdiği görülür. Bunun yanında İslâmî çalışmaların kuvvetli olduğu ve insanların İslâm’a doğru yöneldikleri görülür.
Bu demek değildir ki Ürdün toplumunun çoğunluğu İslâm’a doğru yönelmiştir. Tabii ki her toplumda olduğu gibi burada da bir çok insan batılılaşmaya, başka dinlere ya da İslâm dışı guruplara yönelmişlerdir.
Ürdün’de İslâmî hareketlere korkuyla değil, umutla bakılmaktadır. Onun için insanlar İslâm dinine yöneliyorlar. Meselâ bazı insanların, Müslüman olmalarına rağmen İslâm’ın emirlerine uymadıklarını görürüz. Örneğin bazı bayanların başörtü takmaması veya namaz oruç gibi farzları yerine getirmemeleri gibi… Fakat bu kişiler İslâm’ı severler ve Müslüman’dırlar.
Benim diğer insanlarla görüşmelerimden çıkardığım sonuç şu (tabii benim fikirlerime katılanlar ya da katılmayanlar olabilir): Beni genellikle iyi bir örnek olarak görüyorlar. Ürdünlü, partiden bir kadınım. Bunların yanında anneyim ve çocuklarım var; toplumdaki bir çok kadın gibi. Gerçekten insanlar beni görünüşümle, davranışlarımla örnek bir insan olarak görüyorlar. Benim bu şekilde, bu tarzda kalmamı istiyorlar. Nereye gidersem gideyim, insanlardan hep bunu duyuyorum.