Majeda El Batsh
TV Yapımcısı ve Gazeteci
Majeda El Batsh ile Kudüs’teki son günümüzde buluştuk. Yerinde duramayan hali bezginliğe ve umutsuzluğa karşı direniyor izlenimi uyandırdı bizde. Her açıdan çizdiği tablo karanlık olsa da umudunu yitirmemek için kendisiyle mücadele ediyordu. Filistinli tv yapımcıları ve gazetecileri arasında en tanınmışlarından birisi. Avrupa ve Amerika’da yayınlanan gazetelerin yanı sıra İsrail gazetelerine bile yazıyor. Son iki yıldır ise gazeteciliğin yanı sıra siyaset ile de uğraşıyor. 2004 seçimlerinde cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu, ve Filistin tarihinde ilk defa başkanlığa adaylığını koyan kadın oldu. Hala habercilik yapıyor ve haberleri Washington post, Times gibi dünyanın birçok ünlü gazetesinde yayınlanıyor. Aynı zamanda Amerika, İsrail ve Filistin’den tanınmış siyasetçi, stand-up komedyen, hahamlar, aktrisler, aktörler, gazetecilerin üyesi olduğu “Barış için Komedi (Comedy for Peace http://www.comedy4peace.org ) adlı bir organizasyonun kurucularından.
Kudüs, eski şehirdenim. Orada doğdum ve büyüdüm. Ve hala orada yaşıyorum. Biz Kudüs’te yaşayan Filistinliler olarak 33,000 kişiyiz. Müslümanlar, Hıristiyanlar ve şimdi 1967’ den sonra gelen ve Yahudi mahallesinde yaşayan Yahudiler de var. 1967’de İsrail devleti veya ordusu tarafından işgal edildik. İsrail sadece Kudüs’ü işgal etmedi.Okullarımıza da el attı.
Okulumuz devlet okuluydu. İbranice öğreniyorduk. İbranice dersinde bize barışı getirdiklerini anlatıyorlardı. 1967’den 2005’e geldik ama barış hala gelmedi. Barış konusunda herhangi bir ışıltı da göremiyoruz. Uzlaşmalar hakkında ,Oslo anlaşması hakkında konuşuyorlar ama, biz daha çok savaş ve çatışma yaşıyoruz. Durumumuz, özellikle ekonomik durumumuz da çok kötüleşti bu süreç içinde.
Kudüs’ü komşu mahalleler ile kuşatıylorlar…
İsrail işgal ile birlikte hayatımızı da sınırladı. Hiçbir ekonomik gelişmeye hatta Kudüs’te ev yapmamıza bile izin verilmiyor.Bir sürü toprak istimlak ediliyor ve yerleşimcilerin binalarıyla kuşatılıyoruz. Tabi bu yerleşimcilere , Batı Şeria’daki gibi yerleşimci demiyor. Bunu komşu mahalle diye adlandırıyorlar. Kudüs’ün çevresinde her yerde komşu mahalleler var. Bu ayrımcı duvardan sonra ve bu uygulamadan sonra, İsrail belediyesinin planladığı gibi Kudüs’e komşu koca bir Kudüs olacak.
Eski şehirdeki insanların çoğu fakir orta sınıftandır. Bizler vergimizi öderiz, vergilerimizi maaşlarımızdan ödüyoruz. Emlak vergisi de veririz. Hizmet anlamında ayrımcılık vardır eski şehirde. Eski şehre gittiğinizde oraların pis ve yenilenmeye muhtaç olduğunu görürsünüz. İsrail hükümeti ne caddeler için, ne de başka bir şey için hiçbir şey yapmıyor. Eski şehirdeki evlerin de bakıma ihtiyacı var. Çünkü eski şehirdeki evler çok eski. 400 yıllık 600 yılık evler var. Bazıları Osmanlı zamanından, bazıları da Memluklular zamanından kalmışlar. Hiçbir yerden yardım alamıyoruz. İslam Kalkınma Bankası da binaların yenilenmesi için bir yardımda bulunmuyor. Ama öte yandan, Yahudiler ve Yahudi cemaati, Yahudi mahallesindeki evlerin ,binaların yenilenmesi ve inşa edilmesi için bir sürü para veriyor. Onlar Müslüman mahallesinden de evler satın alıyorlar.
İşgal bize çocukluğumuzda dayatılmıştır…
Bizlerin çocukluğu siyasi eylemlerin içinde geçti. Olan bütün olayları görüyorduk. Çocuk olsan bile, ister istemez siyasi durumun bir parçası oluyorsun. Bugün Filistinli çocukların taşlarla ve boş mermi kovanlarıyla oynaması bundandır. İşgal meselesi hepimizin çocukluğuna dayatılmıştır. Bundan kaçış yoktur. İşgal geleceğimizi de sorunlu bir hale getirmiştir. İşgal bitse de iyileşmemiz çok zordur. Çünkü bizler pek çok anlamda psikolojik olarak etkilenmiş durumdayız. Pek çok çocuk babasız büyüdü. Babaları ya İsrailliler tarafından şehit edilmişlerdi ya da babaları veya ağabeyleri hapisteydi.
Çocukluğumuzda bir dernekte veya başka bir kuruluşta çalışmıyorduk ama, gösterilerin hepsini izliyorduk. Gösterinin niye olduğunu bilmiyorduk, ama takip ediyorduk, izliyorduk.
Daha sonraları Filistin siyasetine girdim. Durumumuzu düzeltmek için kadın hareketlerine dahil oldum ve gazeteci oldum. Gazeteci olmayı bilerek seçtim. Harvard Üniversitesinde Nieman Gazetecilik Enstitüsünde burs kazandım, ve eğitim gördüm. Bunu almadan önce pek çok medya kuruluşunda çalıştım CNN, NBC, CBS, Filistin gazetesi Al-Fajr, Al Mawqif, Al-Arabiyye Usbu Al-Jadidah. adlı bir dergi çalıştığım medya kuruluşlarıdır.
İsrail bizi terörist kenidini demokratik bir toplum olarak pazarlıyor…
İsrail bizi, dünyaya terörist olarak tanıtıyor. Kendilerini ise demokratik ve modern toplum olarak pazarlıyorlar. Hem demokratik hem de işgalci olamazsınız. Bu tamamen ayrı iki şeydir. Demokrasi özgürlükten bahseder. Birisinin hakkını inkar ettiğinde sen de özgür olamazsın. Başkasını baskı altında tutanlar da özgür değildirler. Ama İsrail bunu yapıyor.
Kudüs’ün bir yahudi şehri olmasına engel olmak için aday oldum…
Başbakanımız Yaser Arafat öldüğünde düşündüm ve seçime girmeye ve başbakanlığa aday olmaya karar verdim. Kazanacağımı bildiğimden değil. İsrail devleti ve karşılaştığım bütün siyasetçiler Kudüslülerin aday olamayacaklarını iddia ediyorlardı. Çünkü bizim İsrail’in bir parçası olduğumuzu ileri sürüyorlardı. Ben ise direndim, İsrail’e meydan okuyacağım ve seçimlere adaylığımı koyacağım dedim. Bana seçimlere girmemem konusunda çok baskı yapıldı. Direndim ama şartlar yüzünden aday olamadım. Kayıt olmam gerektiği yere zamanında ulaşamadım, çünkü kalabalık bir kontrol noktasından geçmem gerekiyordu, o gün bir nedenden ötürü kontrolü uzattılar ve işlemleri yapmaya yetişemedim.
Seçimlere girmeme engel olan başka şartlar da vardı. Ama benim meselem Kudüs’tü, Kudüs’ü siyasi gündeme sokmak istiyordum. Oslo’da anlaşması sürecinde İsrail, Kudüs’ün nihai çözümde halledileceğini söylemişti. Nihai çözüm de 10 yıldır gelecek. Sorunlar çözülene kadar Kudüs bir Yahudi şehri haline gelecek ve biz bu büyük Yahudi şehrinde bir komşu mahalle olacağız. Ve artık Filistin’ler olarak bir şey yapmaya hakkımız da olmayacak.
Maalesef Filistin otoritesi farkında olmadan Kudüs yerine Ramallah’ı alternatif başkent yapıyor. Ramallah Kudüs’e paralel veya eşdeğer değildir. Ben şehrimin Filistinliler tarafından ihmal edildiğini hissediyorum ve şehrin terk edilmesinin acısını çok yaşadım. Bu yüzden başbakanlık seçimlerine girmeyi düşündüm. Şehrin bu durumu için savaşmak istiyordum.
Bizi şehirden çıkartmak istiyorlar. Duvar çekerek, bize kimlik vermemeye çalışıyorlar. Kısaca Filistinlileri istemiyorlar. Bize mavi yerleşimci kimliği veriyorlar. Onlara göre biz Kudüs’te vatandaş değiliz, “yerleşimcileriz.” Ama gidip duvardan 3 km ileride, Dahye’de oturursan yerleşimci olmazsın ve oturum hakkını da alırsın. Bu durumu batıya anlatırken sağlık sigortası ve milli güvence gibi gerekçeler gösteriyorlar. Ama bizlerden vergi aldıklarını söylemiyorlar. Ben maaşımın %40’ını vergi olarak veriyorum ama hiçbir karşılığını görmüyorum. Sağlık sigortası için ödediğim parayı özel bir yere ödesem daha iyi hizmet alabileceğimi biliyorum.
Hala bir gazeteci olarak çalışıyorum.Belki bu dönem değil, bir sonraki dönem Filistin politikasına gireceğim. O zamana kadar yazarak ve konuşarak Kudüs meselesinin savunuculuğunu yapacağım.
Bir kadın olarak Filistin seçimlerine katılmak kolay değil. Çünkü ben seçimlere girmek istediğimde insanlar “Yaser Arafat’ın yerine mi geçeceksin?” dediler. Ben de “Hayır ben Yaser Arafat için değil başbakanlık için yarışacağım. Yaser Arafat bir fenomendir ve bir daha asla gelmez” dedim. Ardından yaşım sorun oldu. Kadın ve genç olmam sorun oldu.Burada 70, 75 yaşında kadınların seçimlere girmesini doğru görürler,sadece bu yaştakiler kabul edilebilir.
Ataerkil yapılı bir toplumuz. Erkekler her şeye egemendir. Bir Arap olarak her şeyimiz erkeğe bağlıdır. Soy isminiz babanızınkini takip eder. Müslüman olmamızın da etkisi vardır bunda. Seçimlere girmek istediğimi açıkladığımda, bazıları İslam’ı işaret ederek kadın olduğum için ülkeyi yönetemeyeceğimi söylediler. Oysa tarih boyunca, İslam’da bunun bir sürü örneği vardır. Bazıları ise, hadisten bahsettiler, bazıları da Yaser Arafat’tan sonra bir kadının seçilmesini doğru görmüyorlardı. Filistinli kadınların başkan olması zaman alacak. Amerika’yı düşünün. Amerika bize bütün demokrasi şarkılarını söylüyor ve demokrasi fikrini dayatıyor ama 400 yıldır mevcut olan bu ülkede şimdiye kadar hiç kadın başkan olamadı. Belki gelecek yıl kaza ile Bayan Clinton olacak. Öte yanda Sri Lanka’da, Filipinler’de ve Uzak doğuda kadın başkanlar var. Ve Türkiye’de birkaç yıl önce kadın başbakan vardı. Burada, özellikle yasama meclisi için kadın kotası var. Listede en azından %25 oranında kadın bulunmak zorunda. Bu iyi bir şey. Ama dediğim gibi kadın başkan olması için zamana ihtiyacımız var. Öncelikle işgalden kurtulmamız gerekiyor. Ben umutluyum. Kadınlar toplumun zihin yapısını değiştirmek için mücadele etmek zorundalar.
Eğer gerçekten seçime girseydim, bu durum bölgeyi, Arap bölgesini, Ürdün’ü ,Mısır’ı ve Suriye’yi etkilerdi. Sadece Filistinlilerin değil Arapların da zihinlerini değiştirmek iyi bir fikirdir.
İsrail medyası bütün haberleri medyaya satmaktadır…
Ben mesleğe başladığımda Filistin gazeteciliği bir erkekler kulübü idi. Bu koşullarda bulunan bir kadın gazetecinin, mesleğini erkekler ile eşitliğin ötesinde onlardan daha iyi yapması gerekmektedir. Bunun için de kadın gazetecinin kendisini çok geliştirmesi lazımdır.Bu sizin bir sürü enerjinizi alır. Çünkü öncelikle kadın olarak kendinizi kanıtlamanız gerekmektedir.Filistin’li bir kadın gazeteci olarak. İsrail’li veya Amerikalı’lı gazeteciler ile de çalışırken kendinizi daha da çok geliştirmek zorundasınızdır. Şimdi Fransız’larla çalışıyorum,sorunum aynı ve bu durum çok zor.
Bazen yanlış bilgi alıyoruz. Bunu durdurmanız gerekmektedir. İsrail hükümetinden bir sürü eksik bilgi gelir. Bu bilgiyi gördüğünüzde gerçek bilgiye ulaşana kadar çok çaba sarfetmeniz gerekir. İsrail medyası haberlerini bütün dünyaya satmaktadır. Bu akışı durdurmak çok zor. Bir kaç gazetecinin yapabileceği bir şey değil bu. İsrail medyasının bizleri karalayan haberlerini Filistin hükümeti durdurmalıdır.
Mutlak tarafsızlık, objektiflik diye bir şey yoktur. Tarafsızlık değişkendir. Gazetecilerin de öznel konuları vardır, aidiyetleri vardır. Nisbi olarak tarafsızlık olabilir ama bu nihai bir şey değildir.
Bir taraftan barıştan bahsediyorlar,diğer yandan tehdit ediyorlar…
Biliyorsunuz Filistin halkı eşitlikçi ve adil bir barış istiyor. Herkes barışı kendi bakış açısından ister. Şaron da barış hakkında konuşuyor. Ama Şaron’un Filistinlilere dayatmak istediği ya da vermek istediği barış nasıl bir barıştır? Bunu tartışmak gerekir. Barış hakkında farklı görüşlerimiz var. Biz yan yana iki devletin barışından, barışçıl bir barıştan ve kendi içimizdeki barıştan bahsediyoruz. Şimdi Gazze’den bahsediyorlar. Pişman olduklarını mı zannediyorsunuz? Filistinlilere Refah’a geçiş verdiler ama bizi her gün tehdit ediyorlar. İsrail bir yandan barıştan bahsediyor ama öte yandan her gün ,ama her gün bizi, ve hayatımızı üstün bir güç olarak tehdit ediyor.İstediğimiz barış bu değildir.
Filistinli çocuklarında huzur içinde uyumaya hakkı var…
Şimdi Avrupa’da Amerika’da bir sürü insan var. Barışa katkıda bulunmak istiyorlar. Kimi insani sebeplerden dolayı, kimi dini sebeplerden dolayı. Her birinin kendi hedefi var. Buraya gelmek isteyen olabilir. Filistin’li çocukları görmek ve onlarla konuşmak ve onlara fıkra anlatmak veya Cenin kampı gibi kamplarda mazlum insanlarla konuşmak için buraya gelebilirler. Buraya gelenler Cenin mülteci kampına gidene kadar İsrail kontrol noktalarından geçecekler. Biz onlara asla “hayır” demeyeceğiz. Bırakalım onlar da görsünler ve fıkraların çocuklar üzerindeki etkilerini yaşasınlar.
Bizim burada bir Al-Kamandjati isminde bir enstitümüz var. Onlar hakkında bir yazı yazdım. Bu enstitü kuran kişi, 8 yaşındayken taş atan bir çocuktu ve resmi Filistin’de poster olmuştu. Şimdi taşlar yerine duvarın önünde müzik yapıyor. Bu kişi Fransa’dan burs kazandı ve şimdi Ramallah’ta büyük bir enstitü kurdu. Ve çocuklara müzik dinletmek için kamptan kampa gidiyor. Müziğin bu çocuklara etkisini biliyor. Bana söylediklerini unutmuyorum ve hala buna inanıyorum: “Tanka karşı savaşmak 8 yaşındaki bir Filistinli çocuğun işi değil. Çocuğun kendi hayatını yaşamaya ve dünyadaki diğer çocuklar gibi oyun oynamaya hakkı var. Ve huzur içinde, tankların ve kurşunların kabusu olmadan uyumaya”.
Gülmek, fıkralar dinlemek, tiyatro izlemek, müzik dinlemek çocuğun hakkıdır. Neden Filistinli çocuklar asker olmak zorunda? Bir otoritemiz var ve bizim için savaşma sorumluluğunu üzerlerine almak zorundalar. Biz de toplum olarak onun bir parçasıyız ama çocuklar değil.