Şebnem Ferah
Sanatçı
Şebnem ferah Türkiye’ni rock müzik kraliçesiydi. Bırakın Türkiye’yi dünyada bile kadın sanatçların sayılarını az olduğu bir müzik türünde isim yapmıştı. Türkiye’nin en batısında yetişmiş bir müzisyendi ekendisini sadece müzisyen olarak tanımlamak istiyordu. Medyada sansasyonu olmayan kadın sanatçılardan birisi olarak Şebnem Ferah ile şarkılarının ötesinde dünyaya ve Türkiye’deki kadına bakışıını konuştuk.
Müzik sizin için ne ifade ediyor? Neden müzisyen oldunuz?
Klasik bir tabir olacak ama küçük yaşlarda, doğal biçimde başladım müziğe. Evimizde müziğin önemli yeri vardı. Mesela ablalarımın odalarına kapanıp sevdikleri albümleri dinlemeleri vazgeçilmez şeydi. Zamanla gördüm ki müziğe karşı yeteneğim var. İlkokulda mandolin kursuna gittim. Çeşitli müzik dersleri aldım. Sonraları iyi şarkı söylediğimi, insanların beni şarkı söylerken hoşnutlukla dinlediklerini farkettim. Lisede önce okulun orkestrasında ardından da çeşitli gruplarda şarkı söylemeye başladım. Gitar dersi almaya başlamıştım bu arada. Okul dışındaki zamanımı da müziğe ayırıyordum.
Türkiye’de ki ilk kız rock gurubunu siz kurdunuz,bu gurup nasıl ortaya çıktı?
Kendime yakın hissettiğim arkadaşlarımdan bir topluluk oluşturmaya karar verdim. Zaten rock yapmak istiyorsanız ilk önce grup kurmalısınız. Grubun adı Volvox’tu. Türkiye’de o dönemlerde kızlardan oluşan bir topluluk neredeyse yoktu. Biz çok çalışarak 1-2 yıl içerisinde sahneye çıkabilecek ve kendi üretimlerimizi hayata geçirebilecek, enstrümanlarımıza hakim bir topluluk haline geldik. Bu 6 yıl süren bir aktivite oldu benim için.
Bu kadar aktif bir müzik hayatı içined eğitiminiz ihmale uğramadı mı?
İyi bir öğrenciydim üniversitede ancak ikinci yılın sonlarına doğru hayatımın odak noktası müzikti. Üniversitede işgal ettiğim yer için açıkçası mutsuzdum ve mutluluğumun ise müzikte olduğu belli olmaya başlamıştı. Konuyu ailemle paylaştım. İstanbula’a gidip müzik çalışmalarıma grubumla devam etmek istiyordum. Ne kadar çağdaş fikirli, çocuklarını özgüvenle yetiştiren bir aile de olsa kimse çocuğunun tam büyüme çağındayken üniversiteyi durduk yerde bırakmasını ve geleceği belirsiz bir alana yoğunlaşmasını kabul etmez. Fakat ciddi güven oluşturmuş olmalıyım ki kabul ettiler. İstanbul’a müzik çalışmalarına ağırlık vermek üzere döndüm. Burada ne olur ne olmaz diye İngiliz Dili ve Edebiyatı’na kaydoldum. Artık sadece müzikle uğraşacaktım.
Rock müziğin kulüplerde biraz daha popüler olmaya başladığı bir dönemdi. Ağabeylerimiz, DJ’lerimiz, müzik gruplarımız ya da müzisyenlerimiz vardı. Üretim de vardı fakat bir rock grubunun çalışmalarını sergileyebileceği bir ortam yoktu. Çok çalıştık, çeşitli kulüplerde çalmaya başladık ve kızlardan oluşan bir grup olmamıza rağmen işimizi iyi yaptığımızdan zaman içerisinde kabul edilebilir olduk. Herbirimizin aktif bir müzik hayatı oldu.
İlk albümünüzün ismi kadın ‘dı. Kadın sorunlarına duşyarlılığınız mı sizi böyle bir albüm çıkarmaya sevk etti.
Şarkı söylediğim zaman dünyanın en mutlu insanı oluyor, mutluluğumu insanlarla paylaşmak ihtiyacı duyuyordum. Çok çalışıyordum, çok vakit ayırıyordum. Nihayetinde 1996 yılının sonlarına doğru ilk albümüm, ‘Kadın’ çıktı. Neden kadın, neyi vurgulamak istiyorum? Bu gibi sorularla çok karşılaştım. Dürüst olmam gerekirse henüz çocuk yaşlarda sadece kızlardan oluşan bir grup kurmak veya ilk albümün isminin ‘Kadın’ olması birincil olarak illa erkek egemen müzik dünyasında kadın olarak var olmayı ve bunun altını çizmeyi gerektirmiyordu.
Müzikal her tavrımın altında müziğe olan aşkım yatıyor. Diğer herşey ikinci, üçüncü, dördüncü sırada.
O dönemlerde yanlış anlaşılmıştı. Şarkıyı kendim için yazdığım düşünülmüştü. Bugün şarkıyı yeniden yazacak olsam başka cümlelerle yazardım. Şarkının şöyle bir hikayesi var. Gazetelerin 3. sayfasında hergün kötü kötü haberler görürüz. Bir tanesinden çok etkilenip yazdığım bir şarkıydı. Kadın bebek bekliyordu ve hayatına son vermeyi kararlaştırmıştı.
Onun hikayesini anlatmaya çalıştım. Düşünün kendini ne kadar yalnız ve çaresiz hissetmiş olmalı ki yaşadıkları yüzünden hayatını sonlandırmayı düşünüyor. Bu nedenle ‘bebeğimden önce’ gibi sözler geçiyor.
Müzik dünyasında erkek egemenliğinden söz edebilir miyiz?
Rock sadece Türkiye’de değil dünyada da çok erkek egemen bir müzik türüdür. Dünyada sadece kadınlardan oluşan rock topluluklarının sayısı çok azdır. Bu erkek egemen dünyada ayaklarımın üstünde durabileceğim, kendimi ifade edebileceğim bir yer edinebildiğim için kendimi iyi hissediyorum, mutlu hissediyorum.
Feminist mi siniz?
Feminist olmaya gelince… Eğer bu feminizm kadınların erkeklerden daha az haklara sahip değil eşit olduğunu savunmak demekse evet ben bir feministim. Bırakın erkek ve kadın arasındaki eşitsizliği herhangi bir insanın diğerinden daha ayrıcalıklı olması fikri beni rahatsız ediyor.
Müzik serüveniniz içİnde kadın olarak engelerel karşılaştığınzda tuumunuz ne oldu?
Önünüzde görünen veya görünmeyen engeller olabilir. Fakat istikrarlıysanız eninde sonunda hedefinize ulaşırsınız.
Bazen yerleşik bir takım zoruklarla mücadele etmek zorunda kalabiliyorsunuz ve elbette ki farklılıklar oluyor. Fakat daha eleştirel yaklaşacaklarım böyle bakanlar değil, kadınlardır.
Çünkü talep etmek zorundasınız. Yapabildiğinizi göstermek zorundasınız. Bu biraz daha zor.
Önceden sizin için hazırlanmış bir metod veya yol olmayabilir. Bunu, sizin bir kadın olarak talep etmekten başka şansınız yok. Keşke, kadının da erkeğin de eşit olarak algılandığı koşullar içerisinde yaşıyor olsaydık. Hal böyle değilse ve sizin talebiniz varsa mücadele etmek zorundasınız.
Batını doğu sınıırnad doğunu batı sınırında bir kadın santaçı olarak kenidiniz nereye daha yakın hissediyorsunuz? Doğuya mı-batıya mı?
Söz konusu olan müzikse Doğu ile Batı diğer konularda olduğu kadar birbirinden uzak değildir. Kendimi doğunun en sağ noktasına mı yoksa batının en sol noktasına mı, koyduğumun gerçekten önemi yok. Fakat eğer Doğu’yu daha tutucu, Batı’yı ise biraz daha açık fikirli biçiminde değerlendiriyorsak elbette Batı’ya daha yakın olduğumu söylemeliyim. Ben bir müzisyenim ve müzik söz konusu olduğunda Doğu ve Batı sadece birer isim. Başka konularda karşılaşacağınız kadar belirleyici uzaklıklar değil.
Ne olursa olsun dünyada Türkiye doğulu bir ülke olarak algılanıyor. Bu algıdan rahatsız mısınız?
Hepimiz bu dünyanın üzerinde yaşıyoruz. Harita üzerinde gördüğümüz sınırlar, insanların eliyle çizilmiş sınırlar. Türkiyeli olduğum kadar dünyalı olduğumu da düşünüyorum. Bu konuda ne bir kompleksim ne de nerede olduğumu unutacak tavrım var. Her ikisini de bir arada, kendi bünyemde huzur içerisinde yaşatabildiğimi düşünüyorum.
Türkiye’de nelerin değişmesini isterdiniz?
Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir takım hakların mükemmel derecede çalışıyor olmasını arzu ederdim. Müziğin sadece bir eğlence değil aynı zamanda hayatımızda ekmek, su kadar yer eden ve ihtiyaç duyulan bir gerçek olmasını çok arzu ederdim. Gerçekçi olmak gerekirse büyük ekonomik zorluk içerisinde yaşıyoruz. Ülkemiz sadece İstanbul, İzmir ve Ankara’dan ibaret değil. Herkes ‘bugün de şu albümü alayım dinleyim ve hayatım güzelleşsin’ diyemiyor.
İnsanlar çocuklarının eğitimi, evlerine götürecekleri ekmek derdinde. Bu konularda yıllar geçtikçe ileriye gitmiş olduğumuzu görebilsem çok mutlu olurdum. Daha huzurlu bir yaşamı tercih ederdim. Eğitimin çok daha üst düzeyde olmasını arzu ederdim. Türkiye’nin çok büyük bir kısmı kız çocuklarını hala belli bir yaşa geldikten sonra hayatlarını kurtaracak bir koca bulmak gayesiyle yetiştiriyor. Bunun yerine kız çocuğunun alması gereken tüm eğitimi aldığı, kendi ayakları üzerinde durabildiği, kendi istediği, kendi sevdiği için bir aile kurabildiği, evliliği bir kurtuluş ve bir kaçış olarak görmediği bir Türkiye isterdim.