Vedad Halvani
Kayıp Yakınları Derneği Başkanı
1989’da Lübnan’da 15 yıl süren iç savaşın bitmesini sağlayan Taif Anlaşmasını takiben Lübnanlılar normal hayatlarına dönmek için çok çaba sarf ettiler. Fakat büyük bir kesim için normal hayata dönmek diğerlerinden çok daha zordu, çünkü ölenlerin ve yaralananların dışında iç savaş geride 17.000 kayıp ve kaçırılmış insan bırakmıştı. Bu kişilerin aileleri yakınlarını bulabilmek için kişisel araştırmalarına ancak bir süre devam edebildiler, umutlarını yitirmediler, devlete bu konuya olan ilgisizliğinden ötürü tepki duymuş olsalar da… Vedad Hallawani Lübnan’daki çekimlerimizin son günlerinde görüştük. İsmi Lübnan’da sivil toplum camiasında ve kadın hareketi içinde büyük bir saygı ile anılıyor. Şu anda bir devlet dairesinde memur olarak çalışıyor ve kayıp yakınları için mücadeleye devam ediyor. Sivil toplum çalışmalarının yardım kuruluşları gibi algılanmasından, barışını üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen kayıp yakınları için verilmiş sözlerin tutulmamasından şikâyetçi. Vedad Halvani yıllarını eşini ve diğer kayıpları aramaya adamış. Bu arada iki çocuğunu büyütme ve hayatta kalma mücadelesi veren Halvani devletin pek çok yüzüyle karşılaşmış çok acı çekmiş, idealist bir kadın. Lübnan’ın barışa ulaşmak için daha çok çaba sarf etmesi gerektiğine inanıyor, Lübnan devletinin yolsuzlukları ve kişisel çıkarları bir kenara atmadıkça barışı sağlayamayacağını düşünüyor…
1975 ‘den beri savaşta aileleri ölen ve kaybolan kişileri koruma komisyonunda sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışıyorum. 1982 yılında bu komisyon gelişmeye başladı. Bende kocamı 1982 yılının eylül ayında işgal sırasında kaybettim. Bu komisyon başlangıçta bir yardım cemiyeti değildi. Asıl hedefimiz ailelerin içinde bulunduğu üzüntü ve sıkıntıyı azaltmaktı, çünkü bu senelerde işgal devam ediyordu.
Savaş sırasında ateş altında bir bölgeden diğerine gidiyorduk. Savaş esnasında hükümetin zayıf olmasına rağmen, ölenlerin ailelerini ya da kaybolanları teftişten sorumluyduk. Ölenlerin ailelerine ulaşmak isterken işgalci kuvvetler tarafından bazen şiddete maruz kalıyorduk. Hatta tehdit ediliyorduk. Ama hiç bir şeyden korkmuyorduk. Yaşadığımız ikinci zorluk ise -hiç bir mübalağa yapmadan söylüyorum- yetkililerin bize en ufak bir yardımda dahi bulunmamasıydı. Bazen ilgilenir gibi gözüktüler ama inanın verdikleri sözlerin hiçbirini yerine getirmediler. Bunun en büyük delili ise 1990 yılındaki barış anlaşmasından sonra bize yardım için söz vermişlerdi. Ama bu olmadı. Tam aksine savaş suçluları serbest bırakıldı. Hatta sadece serbest bırakılmakla kalmayıp devletin idari kadrosunda bakan ya da başka görevlere getirildiler.
Barış sürecinde kayıp yakınlarının hiçbir sorunu çözülmedi …
Verilen bütün sözler ve vatanı için kurban edilenler unutuldu. Barış olalı 15 sene oldu. Ama hala savaşta yakınlarını kaybedenlerinin yada kaybolanların hiç bir sorunu çözülmedi. Ayni şekilde savaş esnasında yaralanan gazilerin hiç bir hakkı verilmedi. Savaş esnasında göç edenlere, geri dönmeleri için ne bir ev tahsili, nede yardim oldu.. Aslına bakarsanız savaş sonrasında bu konu ile ilgili bir bakanlık oluşturuldu ancak savaş mağdurları için uygun bir siyaset üretilemedi. Bu dönemde göçmenler için çok para harcandı. Ama bu harcanan paralar hak eden kişilere ulaşmadı. Yardımların çoğu sırtlarını sağlam mevkilere dayayan kişilere aktarıldı.Bu gibi nedenlerden ötürü savaş sırasında göç edenlerin büyük çoğunluğu evlerine dönemedi.
30 Senedir Savaşın Asıl Nedenin Arıyoruz Ama Bulamadık…
Burada bazı noktalara soru işareti konulmalı. Savaşın üzerinden 30sene,barışın imzalanmasının üzerinden 15 sene geçmesine rağmen bir çoğumuz sevdiklerimizi , bazılarımız ailemizi , çocuklarımızı bu savaş yüzünden kaybettik o yüzden bu savaşın asıl nedenini arıyoruz . Ama bulduğumuz sebeplerin hiç biri mantığa uygun değil… Bence burada yaşanan ölümler boş yere oldu.
2004 yılında cemiyetimizi yeniden yapılandırdık ve bu kez “savaş mağdurlarının hatırlanması ve haklarının korunması” seklinde isimlendirdik. Bu hamlenin sebebi ise savaş mağdurlarına toplumun dikkatini çekmek ve buna ek olarak önemli olanın guruplar değil vatanın bütünlüğü ve barış olduğunu vurgulamaktı.
Barış yapılalı 15 yıl olmasına rağmen ortada hala büyük bir karmaşa hakim, yaşananların üzerindeki sis perdesi kaldırılabilmiş değil, bu demek oluyor ki, siyasilerimiz barış konusunda bize on beş yıl boyunca yalan söylemişler, ispat mı istiyorsunuz bu barışı isteyenler barisin üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen başbakanı öldürdüler. Buda yapılan barisin gerçek olmadığının bir ifadesidir. Söylemek istediğim başka bir şeyde, yakın zamanda yaşadığımız bu kriz döneminin ardından ülkedeki Suriye askerlerinin ve Suriye gizli ajanlarının Lübnan’dan çıkması ile ilgili, bu iyi bir gelişme olarak görülebilir öte yandan savaş defterleri de dürülmüş oldu.
Ama biz gerçekleri bilmek istiyoruz. Özellikle Başbakan Hariri’nin başına gelenleri bütün gerçekleriyle, savaş esnasında sakatların ve kaybolanların durumlarını , yani savaş esnasında olan bütün olayları bilmek istiyoruz. Geçmişte savaşta ölenler ve kaybolanlar hakkında sorular sorduğumuzda kimse ne bizi dinliyor nede sorduğumuz sorulara cevap veriyordu. Simdi başbakanın öldürülmesiyle yeni soruşturmalar başlatıldı. Ama savaştaki yaralarımızın sarılması kayıplarımızın giderilmesiyle olur. Eğer savaş yaralarımız sarılmazsa bu defteri kapatamayız. İnşaallah Lübnan’da gerçek barış sağlanır. İnşaallah biz evlatlarımıza sorunsuz bir barış bırakabiliriz.
Kadın hakları konusunda komşu ülkelerden daha iyi durumdayız…
İnsan haklarının çiğnendiği günümüzde kadın haklarının çiğnenmediğini söylemek doğru olmaz, kastim sadece sokakta ki kadınlar değil, sadece Lübnanlı kadınlar da değil, Batıdaki kadınların bile haklarını çiğniyorlar. Bunun en büyük delilide bir çok yerde kadın haklarını savunan derneklerin olması.
Hakların kullanılmasından öte bir de şiddet sorunu var. Bir yerde şiddet varsa orada fakirlikte ardır, bu genellikle böyledir, erkek kadını şiddet yoluyla tahakkümü altına almaya çalışır…
Bu tür olaylara sadece Lübnan’da rastlandığını söylemek ise haksızlık olur. Şuan ki durumumuzu özetleyecek olursam siyasi ve içtimai olarak daha iyiye gittiğimizi söyleyebilirim. . Hatta Lübnan’ı diğer Arap ülkeleri ile karşılaştıracak olursak, gerek düşünce özgürlüğü gerek hukuksal haklarımızın çokluğu ile biz kıskanılan bir ülke konumundayız. Bazı ülkelerde konuşma özgürlüğü bile olmuyor, hatta insanların telefon görüşmelerine bile kısıtlama getirilebiliyor, biz de böyle bir şey söz konusu bile değil…
İnşaallah bundan sonrada daha da çok gelişme göstereceğiz. Önemli olan geçmişte yaptığımız hataları bir daha yapmadan ileri doğru emin adımlarla yürümek. Biz bunun için uğraşıyoruz.
Yardım cemiyetleri yaraları sarmayı reklam aracı haline getiriyor…
Yönetim kadrosunda bulunan başbakanın ya da bakan eslerinin toplumsal olaylarla ilgilenmesi bizim için yeni ve olumlu bir gelişmedir. Ama işin olumsuz tarafları da var. Ben öncelikle itaat eden ve ismi hayır cemiyetleri olan kuruluşlardan nefret ediyorum. Bu cemiyetler sanki zor durumda ki insanlara yardım ediyor ya da yaralarını sarıyormuş gibi gorunselerde topluma pek faydaları dokunmuyor. Benim insan olarak en doğal hakkimdir yaşamımı devam ettirmek, çalışmak, çocuklarımı okutmak, hastalandığımda hastaneye gitmek vb. ama yardım amaçlı kurulan müesseseler maalesef öncelikle siyasi çıkar pesine düşüyorlar. Bu müesseselerden yardım alan birinin ne hayati ne de özel yaşantısı kalıyor.
Bu müesseseler ya da cemiyetlerin çoğunluğu hepsi demiyorum en önemli hedeflerinden bir diğeri kendi reklamlarını yapmak! Oysa biz şimdiye dek hiçbir müesseseden yardım ya da destek almadık. Hatta böyle kuruluşlar görüşme talebelerimize bile cevap vermiyorlar. Çünkü biliyorlar ki bize yardım ederek siyasi bir çıkar ya da oy sağlayamayacaklar. Hatta biz yardim çağrısında bulunduğumuzda bile bizimle ilgilenmiyor, bizden çekiniyorlar.
Onlarda biliyor ki biz savaştan etkilenen ailelerin çocuklarını okutmalarını, onlara manevi destek sağlamalarını istedik. O kuruluşlar bu yardım çağrılarını reddettiler. Şu da var; başkanla görüşme talebelerinin kabulü için başkanın karısıyla ilişkilerin kuvvetli olması gerekir. Başkanın karısıyla ilişkilerin iyi olması için de kadının yanında ona övgü dolu sözler söylemek, onun yanında ince konuşmak gerekir. Belki böyle olunursa isteklerimizi başkana iletebilirler. Biz maalesef başkanla görüşmek için randevu alamadık. Çünkü böyle kişiler şöhret peşinde koşuyorlar, şöhretin ışığı ile gözleri kamaşmış…