Zeinah Anwar
Sisters In Islam
AYIRIMCILIK VE EŞİTSİZLİK DİNİ KİSVE ALTINDA KUTSANABİLİR Mİ?
Malezya ile ilgili yaptığımız araştırmalarda en fazla karşılaştığımız isim Zeinah Anwar oldu. İslâm ve kadın konusunda pek çok uluslararası kuruluş ile ortak çalışmalar yapan Zeinah, ülkesinde de çok tanınıyor. Kendisine karşı tepki gösteren dinî çevrelere rağmen Malezya ve kadın hakları deyince akla gelen ilk isim Zeinah Anwar. Anwar, açık sözlülüğü ve cüretkâr tarzıyla kadın hakları konusunu, kendisini ilerici Müslüman toplum olarak sunan Malezya’da sürekli olarak sıcak tutuyor. Amerika’da eğitim görmüş olan 51 yaşındaki Anwar’in bu ünü, 1988’de kurduğu feminist grup Sisters in Islam(SIS) “İslâm Kardeşleri”nin Kuran’ın kadın gözüyle yeniden yorumlanması gerektiğine ilişkin düşünceleriyle, Malezya toplumunda yarattığı ciddî tartışmalardan kaynaklanıyor. SIS dünya çapında da feminist ve reformist düşünceleriyle oldukça tanınan bir grup.
İslâm Kardeşleri derneğinin yöneticisi ve aynı zamanda kurucu üyelerden de birisiyim. Uzmanlığım gazetecilik. Bu konuda eğitim gördüm ve yaklaşık 7 yıl boyunca, bir gazetede çalıştım. Orada araştırma alanına geçtim. Bir araştırma enstitüsünde çalıştım. Ardından Londra’da İngiliz Milletler Topluluğu Müdüriyeti (Commonwealth Secretariat) Siyasi İlişkiler bölümünde çalıştım ve bir süre Afrika’da seçim gözlemciliği yaptım. Sonra buraya döndüm. Bir süre serbest yazar olarak çalıştıktan sonra 1998’de İslâm Kardeşleri ofisini açtım. Ama İslâm Kardeşleri bundan çok önce şeriat sisteminde, diyanet işlerinde ve şeriat mahkemelerinde kadına karşı ayrımcılık konusundaki endişeleri yüzünden bir araya gelmiş olan bir grup uzman kadın tarafından 1988’de kurulmuştu. Bir kaçımız daha gazeteciydik ve aramızda hukukçular da vardı. Burada kadınlardan, gördükleri âdaletsizlik ve ayrımcılık hakkında bir sürü şikâyet alıyorduk. Meselâ kocaları başka bir kadınla evleniyordu. Diyanet işlerine kocalarının başka bir kadın aldığını şikâyette bulunduklarında onlara “Ama bu İslâm’a göre doğru bir şey!” deniyor. Kocalarından dayak yiyorlar ve şikayette bulunmaya gittiklerinde “Ama bu İslâm’a göre doğru. Erkeğin karısını disipline etme hakkı vardır.” deniyor. Hatta "Belki de kocan seni saliha bir eş olmadığın için dövüyordur.” diyorlar.
“Kadın aleyhine olan yasaları İslâm adı altına haklı göremezdik…”
Ev içi şiddet, çok eşlilik, boşanmada velâyet alma, boşanmakta zorluk, kocadan nafaka alma güçlüğü, kadın ve çocuklar için nafaka… Bütün bu sorunları İslâm adı altında haklı göremezdik. Bilirsiniz işte, erkeğin dört eş alma hakkı vardır. Erkeğin karısını dövme hakkı vardır, erkeğin karısını boşama hakkı vardır, erkeğin kadından itaat talep etme hakkı vardır, erkeğin istediği zaman seks isteme hakkı vardır… Her şey İslâm adı altında Tanrı’nın adına haklı gösteriliyor. Durum bu şekilde olunca düşünen, eğitimli kadınlar olarak bazı şeyleri sorgulamaya başladık. Gerçekten İslâm’ın dediği ve Tanrı’nın kadınlardan istediği şey bu muydu? Bu kadar âdaletsizlik, eziyet ve ayrımcılığın Tanrı tarafından kutsanması bize, inanması güç geldi. Bu bizi Kuran’ı yeniden okumaya yöneltti. Çünkü Müslüman olarak yetişen bizler, bütün bu yıllar boyunca Kuran’ı okumuş, pek çok din dersinden geçmiştik. Bazıları 5 yıl imam hatip lisesine gitmişti; onlara ben de dahildim. Bir yetişkin olarak erkek ve kadının, Tanrı’nın gözünde eşit olduğu fikriyle çatışma içersine giriyorsun. Feminist olarak, eşitliğe ve Tanrı’nın âdaletine inanan kişiler olarak Kuran’a tekrar geri döndüğümüzde Kuran’da erkek ve kadından birbirinin arkadaşı, koruyucusu, elbisesi olduğunu söyleyen, çok eşliliğe ait ayetlere ve vahyin sosyokültürel bağlamına götürdü. Çok eşliliğe dair ayet, dörde kadar evlen deyip bitirmiyor. Eğer âdil olabilirsen evlen diyor. Olamazsan sadece bir taneyle yetin. Bu senin için en hayırlısıdır, diyor. Dolayısıyla bizim sorumuz, ayetin dörde kadar evleniniz diyen kısmı dünya çapında bilinirken ve İslâm’da bir hak olarak uygulanır sadece bir taneyle evlenin diye devam eden kısmı bilinmiyor ve kanuna geçirilmiyor. Bütün bu sorgulama ve yeniden okumalar bizi şu neticeye götürdü: Sorun dinde, vahiy olunmuş kitapta değil; insanoğlunun ve genelde erkeklerin, kitabı erkek egemenliğini, erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyetini sürdürmek için kullanmış olan ataerkil toplumun bunu yorumlayış biçiminde.
Bizim başlangıcımız böyle oldu. Dolayısıyla feminist bir bakış açısından yaptığımız kitabın yeniden okunmasıyla ve bütün o eşitlikten, âdaletten, merhametten bahseden ayetlerin keşfiyle sesimizi kamusal alanda duyurmamız gerektiğini düşündük. Öyle ki Müslüman kadınlar; sadece Müslüman kadınlar değil Müslüman olan herkes, yüz yıllar boyunca duyulmamış ama kitapta var olan farklı sese muhatap olmalılar. Ama kitabın ataerkil erkekler tarafından anlaşılması ve yorumlanması sürecinde bu ses duyurulmamıştı.
“Tek eşlilik İslâm’a aykırı mı?”
Kadın erkek eşitliğine inanan feminist gruplar olarak hep birlikte çalışıyoruz. Bu yüzden Birleşik Eylem Grubu adında ev içi şiddet yasasının bir suç hâline getiren, ev içi şiddet yasası için açılan kampanya için başlattığımız eşitlik üzerine bir koalisyon grubumuz var. Bu koalisyon 20 yıldır ayaktadır. İslâmî aile hukuku, ev içi şiddet, tecavüz, cinsel taciz, kadın işçilerin hakları gibi meseleler üzerine çok yakın çalışan 5 kadın gurubunu bir araya toplar. Feminizm perspektifinden, pek çok mesele üzerine birlikte çalışıyoruz. Ama bizim yaptığımız çalışmalara karşı çıkan başka kadın gurupları, aslında erkek gruplarının kadın kollarıdır. Yaptığımız işin bazı yönlerine dinî muhafazakâr guruplardan itirazlar geldi. Meselâ evliliklerde tek eşliliği destekleyen bir kampanya başlattığımızda “Bu İslâm’a aykırı.” diyen müftüler ve dinî otoritelerin saldırısına uğradık. Tek eşlilik mi İslâm’a aykırı? Yapmak istediğimiz nikâh akdine, eğer erkek birinci eşin rızası olmaksızın bir eş alırsa ilk eşin boşama hakkı vardır diyen bir maddeyi dahil etmekti. Bunun İslâm’a aykırı olmadığına, İslâm mirasının içerisinde bulunduğuna işaret ettik. Öyle ki Peygamberimizin torununun torunu Sakine, Seyyidina Ali ve Fatıma’nın torununun torunu bu maddeyi koydurmuştu nikâh akdine. Bu aşağı yukarı 10. yy.da meydana geldi. Tek eşlilik, kadının kocası başka bir kadın alırsa boşama hakkı nikâh akdinde bulunan en popüler fıkraydı Osmanlılar zamanında. Yine, okumuş adamlar olması gereken din alimlerinin hepsi bunun İslâm’a, Allah’ın öğretilerine aykırı olduğunu deklare ettiler. Böylece nasıl bir ilim ortamı içerisinde yetiştikleri sorusu gündeme geldi. Öyle görülüyor ki İslâm’ın tarihi gelişimi, İslâm fıkhındaki gelişmeler hakkında tam bir derinlik, çeşitlilik ve zenginlik içinde ilim sahibi olmamışlar. Bence içinden geçtikleri geleneksel eğitim, geleneksel öğretiler bu gerçeği görmelerini engelledi.