Başkent Cezayir ön yüzü ve arka yüzü birbirinden farklı şehirlerden… Cezayir şehrine sahilden görünen siluetinde mavi balkonlu bembeyaz evleri görüyor, burası bir Fransız şehri diyorsunuz. Şehrin arka sokaklarına girdiğinizde ise tablo değişiyor, Osmanlı mimarisinin hakim olduğu bambaşka bir şehir sizi karşılıyor. Sanki Fransızlar şehrin Osmanlı kimliğini perdelemeye çalışmışlar. Fransızların şehrin ön siluetine attıkları imza, şehrin arka sokaklarında görünürlüğünü yitiriyor. Arka sokaklara girdiğiniz anda Cezayir’i gerçek kimliği ile; camileri,küçük cumbalı evleri, yokuşlu, merdivenli sokakları ve müslüman yaşantısı ile keşfediyorsunuz.
Cezayir Fransa’nın Afrikada’ki uzantısı olması amacıyla sömürgeleştirilmiş. Fransızlar burasını kendi toprakları gibi görmüşler. Bu nedenle diğer Fransız sömürgelerine nispetle Fransız kimliğini hakim kılmak için daha fazla çaba sarfedilmiş. Sömürgeleştirmeye değil Fransızlaştırmaya çalışılmış.
"Köpekler ve Cezayirliler giremez"…
Frantz Fanon’un kitaplarında okuduğumuz bu yasağın mahiyetini bizzat bunu yaşayan direnişçi kadından dinledik. O'nun hatıralarına gözyaşları karışmıştı. Cezayir'in Fransız işgaline karşı verdiği mücadeleyi yaşayan birinden bizzat dinlerken yaşanan acıların büyüklüğü çok daha iyi fark ediliyordu. Neredeyse yüzyıldan fazla süren Fransız işgali süresinde Cezayirlilerin kendi dillerinde eğitim görmeleri, hatta konuşmaları bile yasaklanmıştı. Cezayirlilerin ancak Fransızların emrinde çalışan köleler olabildiğini bu dönemi bizzat yaşayan yaşlıların hatta dilencilerin bile Fransızcayı Arapçadan daha iyi konuştuklarını fark edince tutsaklığın boyutlarını çok daha iyi anladık. Fransa Cezayir'i sadece sömürmeşi, kültürel değişime uğratmaya çalışmıştı.
Osmanlı sokaklarının bir kopyası olan Casbah mahallesinde dolaşırken 30 yıl önce ülkesini terk etmiş, Londra’ya yerleşmiş bir Cezayirli ile karşılaştık. Çocukluğu burada geçmişti. "Fransızlar bizi eşekler” diye çağırırlardı derken gözyaşlarına hakim olamıyordu. Fransızların burada yaptıklarının etkileri halk üzerinde hala devam ediyordu.
Bugün Cezayir’de resmi dil Arapça olmasına rağmen sokaklarda hala Fransızca konuşuluyor. Arapça konuşmak bir statü düşüklüğü, sınıfsal bir mesele olarak algılanıyor. İyi Fransızca konuşmak ise bir şeref! Fransa’ya gitmek orada iş bulmak ise gençler için en büyük umut kapısı. Çünkü en eğitimli Cezayirliler Fransa ‘da yaşıyor, ülkenin kalifiye insan ihtiyacına rağmen. Cezayir petrolü ve doğalgaz kaynakları ile zengin bir ülke olması gerekirken hala yoksul bir ülke. Bağımsızlık savaşında 1.5 milyon Cezayirli ölmüş. Ardından kurulan devlette siyasi çalkantılar bitmemiş. İç savaş,siyasi kriz ve binlerce kayıpla sonuçlanan çatışmaların etkisi ülkenin her tarafında hissediliyor. Fransa fiili olarak bu topraklardan çekilse de hala Cezayir siyaseti ve ekonomisi üzerine hakimiyetini sürdürüyor. 1.5 milyon insan bağımsızlık savaşında ölse de Cezayirlilerde Fransa hayranlığı hissediliyor. Bu da kültürel olarak aidiyet ve kimlik sorunlarını ortaya çıkartıyor. Sokaklarda kapkaç, hırsızlık olayları, evsizlik ve işsizlik hâkim. En önemlisi de "biz kimiz" sorusuna verilen cevapların özelikle genç nesilde karmakarışık olması.
Fransa Cezayir’i eski toprağı olarak görmeye devam ediyor. Cezayir hala Fransa için iyi bir pazar bu pazarda başka ülkelerin yer almasını engelleyen ekonomik,siyasal politikalar uygulanıyor. Fransızların Cezayirli Müslümanlara bakışı ise “şiddete bulaşmış bir topluluk” önyargısını taşıyor.
Cezayir hikayeleri ile insanın hüzün veren bir ülke… Kasvetli… Ölüm ve kayıpların havası henüz kaybolmamış… Burada her şey daha çok taze. Acılar da ,sevinçler de, bağımsız bir devlet fikri de…