Dr. Fatima Hussain
Jinekolog Doktor
Babası hindistan'dan buraya doktorluk yapmak üzere gelmiş ve kalmış. Daha çok ingilzlerin olduğu bir ortamda büyümüş. Farklı müslüman guruplar ile Üniversiteye başörtüsü ile giden ilk müslüman kadınlardan. İngiltere'de kendini evindeymiş gibi hissediyor. Jinekolog olarak çalışıyor ,ne çalışma ortamından ne de hasatlarından bir ayırımcılık görmediğini söylüyor. Müslamnalrın güçlü değerlerini özellikle aile kültürünü çocuklarına aktarmaya büyük özen gösteriyor. Boşanmış bir kadın olarak annesi ve çocukları ile büyük bir evde yaşıyor. Londra'ya geç gitmme sebebi ile kendiis ile tanışamadım. Gerek röportajlarını seyrederken gerekse Aslı ve Nagehan'ın anlattıklarına baktığımda müslüman kimliği ile İngiliz kimliğini sorunsuz birleştiren bir inilgiz müslüman Dr. Fatma.
Soru: Bize kendinizden bahseder misiniz?
Ben Buckinghamshire’da yaşıyorum. Aslında Hindistan’da dünyaya geldim. Buraya geldiğimde 6 yaşındaydım. Babam burada hekim olarak çalışmaya başladı. Evimiz deniz kıyısında, İngilizlerin yaşadığı bir yerdeydi. Müslüman olmayanlarla çevrelenmiş bir ortamda büyüdüm. Dolayısıyla arkadaşlarımın hepsi İngiliz’di. İlk kez, Londra’ya üniversiteye gelince Müslümanlarla daha yoğun olarak karşılaştım. Ben çocukken, ailem dinî toplantılar için Londra’da bir camiye gidiyordu. Müslüman cemaatiyle bağlantıları vardı. Ama Müslümanlarla daha yoğun iletişime geçmem, King’s College’da Tıp eğitimi almak için Londra’ya geldiğimde oldu. O sırada İran’da İslâm devrimi gerçekleşiyordu, dünyada büyük çalkantılar yaşanıyordu. Müslümanlar kendi kimliklerini bulmaya çalışıyorlardı. O dönemde İngiliz’mişim, Hintliymişim, Müslüman’mışım; böyle şeyleri düşünmüyordum. Sanıyorum tam da o sıralarda insanlar Müslüman olmanın ne demek olduğunu konuşmaya başladılar.
Gariptir ki örtünmeye üniversitenin ilk yılındayken başladım. Sanırım o üniversiteye başörtüsüyle giden ilk kişi bendim. Fakat büyük bir mücadele verdim. Çok fazla baskı olduğu için dayanamayarak bir ay sonra örtünmekten vazgeçmek zorunda kaldım. O zamanlar Müslüman kadınların belirli bir kimlikleri yoktu. Çünkü biz Hindistanlı Müslümanlar, örtünme hakkında fazla bir şey bilmiyoruz.
Devrim zamanı olduğu için dünya genelinde Müslüman kadınlar arasında bir tür farkındalık söz konusuydu. Bunun ne anlama geldiğini ilk kez o zaman düşünmeye başladım. O zamandan bugüne epey bir mesafe kat edildiğini sanıyorum.
Günümüzde İngiltere’nin Müslüman bir kadın açısından iyi bir yer olduğunu düşünüyorum. Londra’daki üniversitelerde Müslüman kadınlar kimliklerini serbestçe ifade edebiliyorlar.
Burada büyümenin nasıl bir şey olduğunu sormuştunuz. Gençlik yıllarımda burada kendimizi ifade etmek çok daha zordu. Fakat günümüz gençliği açısından kendi kimliğini muhafaza ederek toplumla bütünleşmenin, topluma katılmanın çok daha kolay olduğu düşünüyorum. Müslümanların, bir azınlık grubunun, kendi dinini, İngiliz kültürüyle pek de örtüşmeyen kimliğiyle ilgili şeyleri yaşayabilmesi konusunda İngiltere’nin iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Aslında konuşulabilecek pek çok konu var. Farklı her kimlik üzerine uzun süre konuşabilirim.
Örtünme çoğu zaman gündemde yer alan bir konu. Sanırım Müslüman bir kadının tanınmasını sağlayan çarpıcı bir simge olması nedeniyle böyle oluyor. Elbette belli bir şekilde örtünmek kadınlar için dinî bir yükümlülük. Aynı zamanda biraz feminizmle, biraz siyasal İslâm’la ilişkilendirildi. Fakat örtünme temel anlamıyla Müslüman kadının inancının bir parçası.
Soru: İslâm pek çok Müslüman için, özellikle de Müslüman kadınlar için çok önemli. Siz bir Batı bir ülkesinde yaşıyorsunuz. Buradaki insanlarla sizin aranızda farklar veya ortak noktalar var mı?
Bu oldukça ilginç bir soru. Elbette kimlik sorunu oldukça geniş bir konu. Dinin ilkeleri, nerede yerine getiriyor olursanız olun, aynıdır. Örneğin namaz, oruç, örtünme, dünyayı algılama şekliniz ve neye inandığınız… Bu ilkeleri her yerde uygulayabilirsiniz. İlginçtir ki yurtdış seyahatlerimden sonra İngiltere’ye dönüşte, hava alanına gelir gelmez kendimi evimdeymişim gibi hissediyorum. Gittiğim Müslüman ülkelerdeki insanlardan daha çok buradaki insanlarla anlaşabiliyorum. Düşünce tarzları bana uygun ve çok daha fazla şey paylaşabiliyorum buradaki insanlarla. Burada insanlar nazikler. Karşılarındaki insanlara değer veriyorlar. Bunlar küçük şeyler belki; ama alıştığınız bu küçük şeyler hayatınızda büyük bir fark yaratıyor. İngiliz yaşam tarzına özgü ilkelerin çoğunun aynı zamanda İslâmî yaşam tarzına uygun olduğunu düşünüyorum. Meselâ verdiği sözü tutma konusunda çok titizler. Bir İngiliz size şu saatte geleceğim derse o saatte mutlaka geleceğini bilirsiniz. Fakat Müslümanlar bazen son anda verdikleri sözden dönebiliyorlar. Yani onlarda insanlara karşı gevşek bir tutum söz konusu.
Öte yandan Müslümanların konukseverliği, cömertliği, sıcakkanlılığı çok güzel meziyetler. Bunlar diğer eksiklikleri bir şekilde kapatıyor. Özellikle Müslüman toplumlarda bir tür rahatlık duygusu var. Görgü kuralları gibi şeyleri tam anlamıyla yerine getirmiyorlar. İngiliz toplumunda kurallar kesindir. Bu kurallara uymadığınızda insanlar rahatsızlık duyuyorlar.
Başka bir örnek vermek gerekirse; insanlar diyorlar ki İngiltere’de yaşıyorsunuz ve Müslüman âleminde olan bitenlerden belki de haberiniz yok. Ama önümüzde güncel bir örnek var: Gazze saldırısı yaşandığında Noel zamanıydı. Burada tatil başlamıştı. Gazze için bir sürü gösteri yapıldı. Bazılarına ben de katıldım. Müslüman olmayan çok sayıda insan vardı. Hatta katılanların sol eğilimli olduklarını bile söyleyemeyiz.
Haklı bir davayı destekleyen insanların sol eğilimli olması gerektiğini söyleyerek insanları damgalamak hoşuma gitmiyor. Elbette sol eğilimli gruplar da vardı; ama yapılanların haksızlık olduğunu düşünen sıradan İngilizler de vardı. Onlar da sokaklara dökülmüş haksızlığa karşı tepkilerini dile getiriyorlardı. İngiliz halkının sergilediği böyle bir davranışı gerçekten çok takdir ediyorum. Elbette hükümetin politikası aynı paralelde değil. Aslında bazı İngiliz milletvekilleri devletin dış politikasını sözlerini esirgemeden eleştiriyorlar. Ama bunlar çok küçük bir azınlık. Buradan anlıyoruz ki İngiliz halkı adâlet duygusuna sahip. Burada eğitimli insanlar dünyada olup bitenlerin farkındalar. Bugün medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte Müslüman ülkelerde gösteriler yapıldığını görüyoruz. Meselâ Türkiye’nin başbakanı bir kahraman. Müslümanlar için dimdik duruyor.
Soru: Eşinden ayrılıp çocuklarıyla ya da yalnız başlarına yaşayan kadınların oranının İngiliz toplumunda bir hayli yüksek olduğunu biliyoruz. Sen de bunlardan birisin. Neler yaşadığını anlatabilir misin?
Bugün toplumda yaşayan çiftler üzerinde çok kuvvetli baskılar olduğunu anlamak gerekiyor. İnsanların evlilikten beklentileri oldukça yüksek. Evlilikler bazen çeşitli sebeplerle yürüyemeyebiliyor. Bildiğiniz gibi Müslümanlar için boşanmak kötü bir şey. Ama ne yazık ki insanlar boşanabiliyor. Bunu söylemekten hicap duyuyorum; fakat ne yazık ki İngiltere’de yaşayan Müslümanlar arasında boşanma oranı epey yüksek. İngiliz toplumunda olduğu kadar yüksek değil ama artıyor, bu oran gittikçe de artıyor.
İngiliz toplumu boşanmanız nedeniyle sizi yargılamıyor. Bunun, yaşadığımız bu kültürün takdir edilmesi gereken bir özelliği olduğunu düşünüyorum. Tabii ki buradan boşanmanın hoş karşılanması gerektiğini istediğim gibi anlam çıkarılmamalı; ben bunu söylemiyorum. Ama bunu yaşadıkları için bazı kadınların bir şekilde toplumun dışına itildikleri bir gerçek. Bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Çünkü boşanan kadınların çoğu bunu çok istedikleri için yapmıyorlar. Hatta bazen bu kendi seçimleri de olmuyor. Allah’a şükür ki ben yaşadığım bu sıkıntıların üstesinden gelebildim. Ailem de bana destek oldu. Çocuklarımı büyütürken bir yandan da meslekî amaçlarımı gerçekleştirdim. Ama pek çok kadın için bütün bu zorlukların üstesinden gelmek kolay olmuyor. Özellikle Müslüman kadınlar için; çünkü yaşamın bütün yükü onların omzuna kalıyor.
Toplumun bakış açısına göre değerlendirdiğinizde, boşanmış kadınlar için İngiltere’de yaşamın daha kolay olduğunu söyleyebiliriz. Burada devlet yalnız yaşayan annelere bazı yardımlar sağlıyor. Örneğin ben çalışmıyor olsaydım devlet bana maddî destek sağlardı. Çalıştığım için bu desteğe ihtiyacım yoktu. İngiltere gibi Müslüman olmayan bir ülkede yalnız yaşayan bir kadın olmak, aynı durumu Müslüman ülkelerde yaşamaktan daha kolay. Yaptığım seyahatlerden ve Müslüman ülkelerde yaşayan arkadaşlarımdan edindiğim bilgilerime dayanarak bunun, oradaki kadınlar için kolay olmadığını söyleyebilirim. Hem boşanmış olmak hem de geçiminizi sağlayıp, kariyerinizde ilerleyip, akademik açıdan kendinizi geliştirmeye devam edip, işinizi en iyi şekilde yapıp, bir yandan da çocuklarınızın duygusal, fiziksel ve manevî gelişmelerini sağlamak çok zorlu bir mücadele. Bence çok zor. Böyle bir durumda etrafınızda size yakın insanlar olmalı, aileniz olmalı. Size yardım edebilecek insanlar olmalı. Çünkü tek başınıza asla üstesinden gelemezsiniz.
……………..
Çocuklarım için, olabilecek en iyi örnek olmayı istiyorum. Dengeli bir bireyin topluma katkıda bulunması, manevî olarak gelişmiş olması gerekir. Çocuklarımı büyütürken bir tür denge sağlamaya çalıştım.
Soru: Bazı Müslümanlar, imamlar, bazı cemaatler: “Batılılar gibi olmayın! Onların aile değerleri yok.” diyorlar. Kadın sorununa yaklaşımları, Batılı toplumlarla yaklaşımları gibi şeyler. Bunun doğru olduğunu düşünüyor musunuz? Müslümanların, aile değerleri açısından İngiltere’de topluma katkıda bulunabileceklerini düşünüyor musunuz?
Aile değerleriyle ilgili olan konudan başlayalım. Bu kavram farklı kültürden insanlar için oldukça farklı şeyler ifade ediyor elbette. Müslüman bakış açısına göre büyüklere saygı göstermek, ebeveynlerinize karşı bazı sorumlulukları yerine getirmek anlamına geliyor. Bu aynı zamanda dinimizin bir parçası. İngiltere’de çoğu insanın Hıristiyanlığın gereklerini yerine getirmemesi nedeniyle, materyalizmin toplumu geleneksel aile değerlerinden uzaklaştırdığını sanıyorum. Yine de hiçbir dinin gereklerini yerine getirmeyen birçok kişinin aile değerlerinin ne olduğunu bildiğini de görüyoruz. Ailevî değerlerin toplumda yaygınlaştırılması Müslüman, Yahudi, Hıristiyan gibi inanç sahibi insanlar için daha kolay olacaktır. Çünkü bu insanların standart, belirli bir referans çerçeveleri var. Bir ebeveyn çocuğuna bu değerleri öğretirken dini referans gösterirse işi daha kolay olur.
Bir gün oğlumun Yahudi bir arkadaşının annesiyle konuşuyordum. Ona dedim ki: “Benim oğlum sana teyze diye sesleniyor. Çünkü bizim kültürümüzde kendinden büyük insanları adlarıyla çağırmazsın.” O da kendi kültürlerinde bu değerlerin kaybedilmesinin sebebinin materyalizm olduğunu söyledi. Önemsiz gibi görünen bu değerlerin kaybedilmesi ebeveynlerin, polis ve öğretmenlik gibi mesleklerde çalışanların otoritelerinde büyük bir erozyona yol açıyor. İngiliz toplumu büyük ölçüde bu aile değerlerinin ne olduğunu biliyor ve bunları kaybetmemeye özen gösteriyor. Ama dediğim gibi, din bir referans olarak işimizi kolaylaştırıyor. Müslümanların çok güçlü bir aile kültürü var. Akrabalarla bağlarımızı korumak bizim için çok önemlidir.
Soru: Müslümanlar, örneğin imamlar kadınların haklarını sınırlandırmak istiyorlar. Sadece ev hanımı olabileceklerini söylemek istiyorlar………..
İmamların söylediklerinin kadınları etkileyeceğini düşünmüyorum. Çoğu kadın bunu duymayacaktır bile. Çünkü şunu kabul edelim ki çoğu kadın camiye gitmiyor. Benim cemaatimde kadınlar camiye gidiyorlar ama imamın onlara bunu yapamazsın dediğini hiç duymadım. Tam tersi, benim cemaatimde eğitim alma konusunda kadınları cesaretlendiriyorlar. Ama tabii ki İslâmî sınırlar içerisinde olmak şartıyla. Sanırım siz medyada bahsi geçen, kadınları olumsuz resmeden bazı imamlardan bahsediyorsunuz.
Soru: Siz de duydunuz mu?
Kadınlarının kontrol altında tutulmasını, evden dışarı çıkmalarına izin verilmemesini, yüzlerini kapatmaları gerektiğini söyleyen ve küçük bir azınlığı oluşturan bu insanların Müslümanları kötü bir şekilde gösterdiklerinin tamamen farkındayım. Müslümanların medyada oldukça olumsuz bir şekilde gösterildiğini düşünüyorum. Ne yazık ki İngiliz medyası çok marjinal hikâyeleri seçip gündeme getiriyor. Müslümanların çoğunluğu aslında bu yaşam tarzını veya bu düşünce şeklini benimsemiyor. İngiltere’de yaşayan Müslümanların çoğu yasalara son derece saygılı insanlar. Hem dinlerine hem de ülkenin yasalarına riayet ediyorlar. Bu ülkenin yaşam şekline veya yasalarına herhangi bir şekilde karşı çıkmak gibi bir arzuları yok. Ancak eşitlik ve benzeri şeylerle ilgili bazı yasalara dair itirazları olduğunu söylemeliyim. Bunu da kurallara uygun bir şekilde yapıyorlar.
Soru: Müslüman cemaatinde rol modelleri gibi şeyler olduğunu düşünüyor musunuz? Örneğin kızınız gençlik çağında. Cemaatlerde onun için rol modeli olduğunu düşünüyor musunuz?
Bence herhangi bir rol modeli yok.
Soru: Rol modellerinin olmamasının zorluk yarattığını düşünüyor musunuz?
Çok önemli bir soruna değindiğiniz. Zor olduğunu düşünüyorum. Dünyanın her yerinde gençler ailelerin söylediklerini yapmak istemiyorlar ve çoğu zaman onlara karşı âsileşiyorlar. Dolayısıyla benim de kızım için iyi bir rol model olmayı umut etmem muhtemelen işe yaramayacaktır. Ben bu genç insanların yaşadıkları ülkenin kültüründen farklı bir kültüre sahip olduklarının farkında olmalarını istiyorum. Örneğin giyim tarzımız buradaki kültürün bir parçası değil. Bunu kabullenmeyi öğrenip kendi kimlikleriyle barışık olacak kadar kendilerine güvenleri olacağını umut ediyorum. Çünkü burada örtünmeyen ve İslâm’da örtünmemiz gerekmediğine, bunun dinin bir parçası olmadığına inanan birçok Müslüman da var. Herkes kendi kimliğini bulmalı, onu savunabilmeli ve bu konuda kendinden emin olmalı. Ben kızımın da böyle olmasını istiyorum.
Nihayetinde beni bir rol model olarak kabul edeceğini umuyorum. Çünkü çocukların sonradan ebeveynlerine benzediklerini fark ettim. Dolayısıyla, bence ebeveynler çocukları için en iyi rol modellerdir.