İşraka Seyyid Mahmud
Uluslararası İşbirliğinden Sorumlu Bakan
Bir bakanla görüşmeye gidiyorsanız karşınıza takım elbiseler içinde, yaşını biraz almış, biraz sert duran birisiyle karşılaşmayı beklersiniz. Özellikle de gittiğiniz bakanlık uluslararası ticaretten sorumlu bakanlıksa bu ihtimal daha da artar. Fakat İşraka Seyyid Mahmud, gittiğimiz ülkelerde karşılaştığımız en genç bakandı. Balayından yeni dönmüş, 30 yaşlarında, elleri ayakları kınalı, Sudan’ın geleneksel kıyafeti olan top ve terlik giyinmiş, oldukça feminen bir bakandı. (Sudan’da evli olan kadınların ellerine ve ayaklarına kına yakması âdettir.) Aynı zamanda tanıştığımız kadın bakanlar içinde Kadın veya Aileden değil, uluslararası ticaretten, yani oldukça önemli bir görevden sorumlu ilk Müslüman kadındı. Kadınların İslâm ülkelerinde “Biz kadına değer veriyoruz.” demek için siyasette vitrin olarak kullanıldığı fikrine katılıyordu. Fakat Sudan’ı “İslâm ile yönetilen ülkeler içinde, değişimden sonra kadınların özgürlüklerini artıran tek ülke” olarak tanımlıyordu. Etrafında çalışan kişilerin çoğu erkekti. İşraka Seyyid Mahmud şu anda hükümette olan Demokratik Birlik Partisi üyesi ve dünyadaki feminist hareketleri de takip eden genç bir entelektüel.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Aslında bu tür bakanlıklarda görev almak, bizim ve genel olarak Arapların tarihinde erkeklere has bir durumdu. Fakat ülkemizde meydana gelen büyük değişimler kadının değişik görevlere getirilmesiyle; özellikle de bakanlık görevlerine dahil olmasına imkân verilmesiyle gerçekleşti. Bu göreve gelmem, Demokratik Birlik Partisinde kadınların siyasî faaliyetlere iştirak etmelerine fırsat verilmesiyle gerçekleşti. Partim iktidar olunca beni bu görev için aday gösterdi. Ben de bu sayede bu göreve getirildim. Yani siyasal katılım yolu ile geldik.
Kadının siyasi hayata katılımı, bizim gibi geleneklerin hâkim olduğu doğu toplumlarında çok zor bir işti. Benim kanaatimce, kadınlar siyasi partilerde istenilen düzeyde katılım imkânına sahip değil. Fakat hamdolsun, siyasi partiler içerisinde verdiğimiz mücadelemizle ve yaptığımız faaliyetlerle sonunda düşüncelerimizi kabul ettirdik. Hem siyasette hem de hükümetin içinde kendimize yer bulduk.
Bazı şeyler benim bu konumda olmam için birer destekti. Örneğin ailem bu makamda olmamda büyük bir rol oynadı. Aynı zamanda içinde yaşadığım çevrenin de bunda etkisi oldu.
Ben, Sudan’ın kuzeyinde yer alan ve köklü bir şehir olan Atbara şehrinde büyüdüm. Burası kültür seviyesinin yüksekliği ve siyasi yapısı ile meşhurdur. Orada okuyan ve memleket meselelerini tartışan insanlarla iç içe olmamın da bugünkü konuma gelmemde büyük etkisi oldu.
Beni etkileyen şeylerden birisi de üniversite çevremdi. İlk siyasi çalışmalarım üniversite ve lise yıllarında oldum. O yıllarda üniversite öğrencileri birliği başkanlığı, öğrenci derneği başkanlığı, hatta liseler birliği başkanlığı yaptım. Sonra Hortum Üniversitesine geldiğimde Demokratik Birlik Partisi’nin öğrenci sorumluluğunu üstlendim.
Şimdiki görevim gücüme güç kattı. Çünkü bu görevde bulunan kişi, özellikle erkeklerle ilişki konusunda deneyim sahibi oluyor. Kendimi bir rekabet ortamında hissediyorum. Çünkü biz kadınlar, erkeklerin karşısında daima başarısız olacağımız hissine kapılırız. Dolayısıyla toplumda daima başarılı olmak ve kendimizi ispat etmek durumunda kalıyoruz.
“Gelenekler, örf ve âdetler daima dinin önüne geçmiştir…”
Kadının toplumsal hayattaki yeri konusundaki değişimler 60’lı yıllarda, Sudan’ın bağımsızlığına kavuşmasının akabinde başladı. Kadın, erkeklerle mukayese edildiğinde eğitime çok geç başladı. Kadının eğitiminin gecikmesi onun siyaset, ekonomi ve toplum içerisinde oynayacağı rolü de olumsuz etkilemiştir. Buna ilaveten büyük bir sorun daha var. Ancak bu sadece Sudan için geçerli olan bir sorun değil. Dünyada; özellikle de Arap dünyasında ve İslâm ülkelerinde var olan bir sorun. Bu da dinin yanlış yorumlanması…
Gelenekler, örf ve âdetler daima dinin önüne geçmiştir. Bu kurallar toplum üzerinde dinden daha etkili olmuşlardır. Dinin yanlış yorumlanması çoğu kez yanlış amaçlar uğruna kullanıldı. Aslında bu geleneklerin dinle hiç bir ilişkisi yoktu. Bunlar bize atalarımızdan kalan bir mirastı. Böylece kadın geleneklerin esiri olmuş oldu.
İslâm dünyasındaki kültürün bir parçası olan ataerkil yapıdan biz de etkilendik. Ailede babanın mutlak hakimiyeti söz konusu. Erkek, önce toplumun en küçük parçası olan aileye, ardından da bütün bir topluma hükmeder oldu. Bu güç her zaman kadının aleyhine kullanıldı ve din buna alet edildi. Din, kadının çalışmasının önünde engel olarak gösterildi. Kadının siyasal, kültürel ve toplumsal faaliyetlerde bulunması engellenirken bir gerekçe olarak din ileri sürüldü. Halbuki bu yapılanların dinle hiç bir ilişkisi yok.
“Kadın kazanırsa baş kesmez: Kadın ne kadar eğitimli olursa olsun başarılı olamaz…”
Sudan toplumunda geleneklerin kadının karanlık tarihinde çok büyük rolü oldu. Kadının erkekten daha aşağı olduğu ileri sürüldü. Nitekim bugün kadının önünde engel gibi duran bir çok atasözü var. Örnek olarak “Kadın kazanırsa baş kesmez” denir. Bu, şu demektir: Kadın ne kadar çalışırsa çalışsın ne kadar eğitim görürse görsün asla başarıya ulaşamaz. Dolayısıyla kadına asla güvenilmez! Bunun benzeri örnekler çoktur bu örnekler kadının toplumdaki doğal rolünü üstlenmesinin önünde engel olarak durmaktadır.
Maalesef o zamanlar eğitimli erkekler bile kadının yerinin evi olduğunu düşünüyordu. Kadının görevinin sadece çocuklarına bakmak, mutfak işleriyle uğraşmak olduğuna inanıyordu. Kadının siyasetle, toplumla, toplumu etkileyen büyük sosyal hadiselerle ilgisi olmadığına inanıyorlardı.
“Kadınlar savunma bakanı olmalı…”
Sudan bağımsızlığına kavuştuktan sonra kadın toplumsal kalkınmada yer almaya başladı. O tarihte eğitim hareketi başladı. Eğitimli kadınlar kendilerini kuşatan kabuğu kırmayı başardılar. Böylece Sudanlı kadın 65’li yıllarda parlamentoya girmeyi başardı. Sudan’ı Arap ve Afrika ülkeleri ile mukayese edecek olursak biz kadının siyasetteki yeri açısından daha ilerideyiz. Yani kadının siyasi arenada yer alması bakımından gerçekten çok ilerde bir ülkeyiz.
Siyasetin ötesinde, yasama ve yargı organlarında bile kadın var bizde. Yüksek mahkemede kadın yargıç var. Bence bütün dünya çapında önemli bir şey bu. Bizdeki değişim işte bu. Ancak bununla yetinmiyoruz. Günün birinde savunma bakanı olmayı hayal ediyoruz. Neden olmasın?
“Batılılar dini, kadın önünde bir engel olarak görüyorlar…”
Uluslararası kadın toplantıları için dış ülkelere yaptığım ziyaretlerde bana karşı gösterilen saygı ve ihtiram karşısında şok oluyorum. Özellikle de batılılardan gördüğüm ilgiden… Bizim yaptığımız işleri ve deneyimlerimizi duyunca hayret içinde kalıyorlar. Çünkü bizden bunları beklemiyorlar.
Bence bunda medyanın etkisi çok büyük. Medya bizim gerçek yüzümüzü ve çalışmalarımızı Batı dünyasına yansıtmıyor. Batı medyasının Müslüman kadına bakışı ve anlayışı çok hatalı. Batı medyası Müslüman kadını, bakan olamayacak, evinden dışarıya çıkamayacak, düşüncelerini söyleyemeyecek ve tartışamayacak kadar aciz olarak tanıtıyor. Bu çok yanlış bir tutum.
Belçika’nın ve AB’nin başkenti olan Brüksel’de bir toplantıya katıldım. O sıralar insan hakları ihlallerine ilişkin iddialardan dolayı Sudan ve AB arasında ilişki yoktu. Ben o zaman Sudanlı bir kadın olarak onlarla konuştum ve kadın olarak hükümette görev almamın ne kadar önemli olduğunu söyledim. Sudan’da iyi gelişmeler olduğunu, orada bağımsızlık mücadelesine katılmış büyük bir partinin üyesi olduğumu söyledim. Orada bulunanların çoğu konuşmadan sonra yanıma geldi ve şaşkınlıklarını dile getirdiler. Ben sadece güldüm ve Sudan’a gitmeleri gerektiğini söyledim.
Onlar, Sudan’da kadınların haklarının olmadığına inanıyorlar. Halbuki biz kadınlar Sudan’da bütün haklarımızı elde etmiş durumdayız.
Batılıların Müslüman kadına bakışında her zaman yanlış bir tavrı var. Çünkü onlar dinin kadınların önünde en büyük engel olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla bizim üzerimize bu konuda ciddî sorumluluklar düşüyor. Öncelikle onlara meselenin doğrusunu anlatmalıyız. Çünkü İslâm insanın özgürlüne vurgu yapar ve kadın da insandır. Meseleye böyle bakmalıyız.
Yani özetleyecek olursak burada asıl sorun, medyanın gerçekleri saptırması ve olayları kendi kafasına göre yansıtması.
Sudan’ın diğer İslâm ülkelerinden farklı bir yapısı var. Çünkü Sudan aynı zamanda Afrika kültürünün de etkisi altında kalmıştır. Yani onlarla kültürler kaynaşmaya sahiptir. Afrika, İslâm ve Arap kültürü Sudan’ı oluşturmuştur. Bunlardan birini bile göz ardı edemezsiniz. Afrika medeniyeti ve kültürünün kadına bakış açısı doğrudan Sudan’ı etkilemiştir.