Naz Koser
Ulfah Sanatlar Merkezi Kurucusu – Yöneticisi
İslâm’la ilgili hatırladığım ilk şey üniversiteden eve döndüğümde kız kardeşlerimi örtünmüş hâlde bulmamdı. Onlar benim müzik dinlememden ve giyim tarzımdan hoşlanmıyorlardı. Sanırım İslâm hakkında ilk defa oturup düşünmeye o zaman başladım. Dinle iyi bir ilişkim olmadı açıkçası. Annem babam beni bu şekilde yetiştirmişlerdi ve benimle aralarında bir sorun yoktu. Değişen kardeşlerimdi ve anne babama benim gidişatım hakkında baskı yapan da yine onlardı. Onlar benimle uğraştıkça ben daha da asileştim. Yıllar içerisinde kendime ayrı bir hayat kurdum. İşe gidip geliyor, arkadaşlarımla vakit geçiriyordum. Annem ve babam dışında ailemden kimseyle çok fazla vakit geçirmiyordum.
Babamın hastalığının ilerlemesi, öldüğü zaman ona nasıl bir dinî tören yapmamız gerektiği konusunda kafamı kurcalıyordu. En büyük çocuk olarak bu beni rahatsız ediyordu. Değişik rüyalar görmeye başladım. Kim olduğumu, kimlerle arkadaşlık ettiğimi, ne yaptığımı düşünmeye başladım. Ne yapmam gerektiği konusunda kimden yardım alacağımı bilmiyordum. Kardeşlerime sormayacak kadar gururluydum. Çünkü onlarla aram iyi değildi. Bir camiye gidip danışma fikri de bana çok sıcak gelmiyordu. Dolayısıyla İslâmî bilgileri kendi kendime edinmeye başladım. Bilirsiniz işte temel şeyleri ve vakit geldiğinde babama doğru bir cenaze merasimi düzenleyebilmek için. Böylece serüven başladı benim için.
Farklı farklı Müslümanlarla karşılaştıkça kendime ve yaklaşım tarzıma olan güvenim arttı. Meselâ tanıştığım pek çok Müslüman kadın başörtüsü örtmediğim için beni yadırgıyordu. İslâmî kitaplarda okuduğum ve karşılaşmayı umduğum kardeşliği gerçek hayatta bulamadım. Sanırım gerçek İslâm'ı yaşamak bize düşüyor. Benim için kendimi temiz tutmak ve dinimi öğrenebileceğim en iyi şekilde öğrenmek önemli. Benim için İslâm bir hayat tarzı. İslâm'daki temel şeyleri benimsedim. Daha yolun başında şunu öğrendim: Eğer Müslüman isen kader ve kazayı kabulleniyorsun. Dolayısıyla Allah'ın bana koyduğu zorlukları kabul ediyorum. Meselâ annem felç geçirdi ve ardından şizofren oldu. Şimdi özel bir bakımevinde. Babam da hastaydı. Ailemiz, başımıza gelenlerden dolayı parçalandı. Ben bu yüzden çok öfkeliydim. Bazen şöyle düşünüyordum: Keşke annem babam olsa da onların dediği gibi yaşasam. Çünkü annemi ve babamı kaybetme duygusunu çok gençken yaşadım. Başka kızlar ebeveynlerinden kurtulmak isterlerken ben onların rehberliğini aradım.
Eğer 11 Eylül ve 7 Temmuz olayları meydana gelmeseydi biz burada olamazdık. Bu dernek olmazdı ve ben bir sanatçı olarak burada olmazdım. Çünkü 7 Temmuz bombalamalarından önce ben bu işe başladığımda kimse benimle ilgilenmiyordu. Müslüman kadınlar kimsenin umurunda değildi. İslâm'dan korkuyorlardı, dinle alakalı her şeyi küçümsüyorlardı.
Danimarka'daki karikatür olayı olduğunda herkes ifade özgürlüğünden bahsederken ben tam aksini düşünüyordum. Evet, ifade özgürlüğü istiyorum ama bununla dini kimliğimi ifade etmek istiyorum. Sizin, birisinin çıkıp Peygamberimizin aşağılayıcı karikatürlerini çizdiğinde savunduğunuz ifade özgürlüğü, ben kendimi Müslüman bir kadın olarak müspet bir biçimde ifade etmek istediğimde geçerli olmuyordu. Bu özgürlük bana verilmiyordu. Dolayısıyla bu ifade özgürlüğü argümanının tek taraflı olduğunu görüyoruz.
Ben bir Müslüman’ım ve İslâm'la barış içerisindeyim. İslâm'ın herkesin derdinin dermanı olduğunu düşünmüyorum. Tanrının seçilmiş dini olduğunu ve geri kalan herkesin cehenneme gideceğini düşünmüyorum. Kendi İslâm anlayışım ve yorumum üzerine çalışmam gerekti ki böylece kendimi toplumdaki herkesle eşit hissedebileyim. Özellikle hassasiyet gösterdiğim ve bir sanatçı olarak öne çıkarmak istediğim nokta da bu zaten. Bence bu çok önemli. Çünkü bir sanatçı olarak belki çözümler sunmamız gerekmiyor ama insanların birbirlerini anlamasına yardımcı olmamız gerekiyor. Ama eğer kendi içinde önyargıların varsa bunu yapmazsın.
Sanatçı olmanın en harika tarafı da insanı kendisi hakkında düşünmeye sevk etmesi. Yani sık sık neden böyle düşünüyorsun, neden böyle yapıyorsun, neden bunu başarmayı umuyorsun sorularını kendine sormak. Eğer benim nihaî amacım toplumun farklı gruplarını, Müslüman ve gayrimüslim grupları, bir araya getirmekse ben bu alışverişin yaşanabileceği tarafsız bir mekân olmalıyım. Sanırım sanat dünyasındaki insanlar İslâm'dan, dinden korkuyorlar. Ben bir sanatçı olarak dini olabildiğince ulaşılabilir kılmak istiyorum. O yüzden “Sufi Punk” ismi altında çalışıyorum. Aslında bunlar iki zıt kutup: Bir tarafta Tasavvuf bir tarafta Punk var. Ben her ikisini de kendi anlayışıma göre yeniden yorumladım. Birbirleriyle benzerlikleri olduğunu düşünüyorum ve keşfetmek istediğim alan da burası. Meselâ son yaptığım çalışmaya “İki Punk Namazda” ismini verdim. Bu çalışmamı, eşcinsel festivali olarak bilinen “Feast Festival” için yaptım. Festival için düzenlenen sanat programının bir fikriydi bu. Oldukça çılgın sanat çalışmaları vardı. Bilinçli bir şekilde festivale başvurdum. Çünkü kendimi denemek istiyordum. Seyirciye ilginç gelecek, aynı zamanda Müslüman kitlenin de gelip görebileceği bir eser ortaya koymak istiyordum. Pek çok farklı insan üzerine araştırma yaptım: Ateist, Budist… Neticede herkesin dua ettiği sonucuna vardım.