Rima Tarazi
Filistin Kadınlar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
1965’te Filistin Kurtuluş Örgütü’ne bağlı olarak kurulan Filistin Kadınlar Birliği (General Union of Palestinian Women)Yönetim Kurulu Başkanı olan Rima Tarazi Filistin bağımsızlık mücadelesinin en başlarından itibaren siyasi hayatın barışçıl örgütlenmenin içinde olan ilk jenerasyon isimlerden birisi. İlerlemiş yaşına rağmen direnişten vazgeçmeyen Rima Tarazi Filistin kadın hareketini başlatanlardan. FKÖ Beyrut Amerikan Üniversitesinde bir süre hocalık yapan Tarazi, aynı zamanda müzisyen, 7 yaşından itibaren piyano çalıyor, 1993’te Ramallah’ta bir müzik konservatuarı kurmuş, bu enstitü daha sonra Edward Said tarafından çok fazla desteklendiği için Edward Said Müzik Enstitüsü ismini almış. Dünyada yaşayan en önemli kompozitör ve piyanist sayılan İsrailli Daniel Barenboim de Yahudilerin muhalefetine rağmen bu okulun açılmasına barış adına çok fazla katkıda bulunan bir isim. Bugün Filistin’de birçok genç yetenek bu konservatuarda eğitim alıyor ve dünyaya isimlerini duyurmaya çalışıyorlar.
Filistinli Kadınlar Genel Birliği 1965’te kurulmuş tanınmış bir organizasyondur. FKÖ’nün kurumlarından biriydi. Kuruluşun ana amacı Filistin’de ve dünyanın her tarafındaki Filistinli kadınların ülkelerinin bağımsızlığı ve kadının durumunun gelişmesi için çabalarını harekete geçirmekti. Tabi halen içinde bulunduğumuz işgalin zor yıllarında birlik diğer tüm FKÖ örgütleri gibi yasaklanmıştı. Bu yüzden 1967’den sonra birliğin liderleri FKÖ liderleri ile birlikte ülkeyi terk etti. Sonra FKÖ neredeyse liderler de oradaydı. Ama burada Filistin davasına bağlılık hisseden gönüllü toplum kuruluşlarından kadınlarla birlikte koalisyon halinde, birlikte savaştık. Yani o yıllarda birlik çok etkindi. Ben buradaydım ve hep Filistin’de kaldım. Gerçekten kadının statüsünü geliştirmeye ve kadınları Filistin sorununun bilincinde ve farkında yapmaya çalıştık. O zamanlar siyasi bir misyon olarak pasif ve barışçı işgale karşı bir direniştik, FKÖ’nün programını ve amaçlarını uyguluyorduk. Başlıca hedefimiz Filistin’i özgürlüğüne kavuşturmak ve özgür bir Filistin devleti kurmaktı. Bütün o yıllar ve hareketimiz içerisindeki pek çok siyasi mücadele boyunca asla bölünmedi, kadınların gelişimi ve ana hedefimiz olan ülkemizin bağımsızlığı için birlikte çalıştık. Oslo’dan sonra Filistinli kadınları açıkça harekete geçirebilirdik. Çünkü yasal hale gelmiştik. Şimdi öyle bir noktadayız ki; her seçim bölgesi için o bölgedeki kadınların birliğe katılabilmesi için hazırlık komiteleri kurduk. Şu anda Batı Şeria’da 60,000 Gazze’de de belki biraz daha az üyemiz var. Her bölgede bu bölgenin ya da bu kolun otoritelerinin seçileceği seçimler düzenliyoruz. Burada ve dışarıda –çünkü Filistinli kadınların mevcut olduğu her yerdeyiz- bütün bunları bitirdikten sonra genel kurul yapıp birliğin liderlerini seçeceğiz.
Uluslarası hukuk tarfsız bir şekilde uygulanmıyor…
Bence gerçekten de bütün dünyayı etkileyen şu noktayı vurgulamalıyız; bugün dünyadaki çok fazla ayaklanma ve sefaletin sebebi her yerde yaygın olan adaletsizliktir. Sadece adaletsizlik değil insan haklarının ve uluslar arası hukukun ihlali de bunu tanımlar. Eğer koca devletler savaş suçu işleyip uluslar arası hukuku ihlal ederse yasal bir statüsü olmayan küçük aşırı uç grupların ne yapmasını bekliyorsunuz. Ve İsrail geçtiğimiz 40 yıl boyunca savaş suçu işleyip uluslar arası hukuku ihlal ederken kimse ona bu yüzden ambargo koymadı. O da devam ediyor ve baskıcı yollarla ulular arası hukuku ihlal eden her çeşit komployu kuruyor ve kimse ama hiç kimse İsrail’i bundan sorumlu tutmuyor. Hiçbir kayıt yokken öfkeli, yorgun ve acı içindeki grupların nasıl davranmasını bekliyorsunuz? Bu çok önemli bir noktadır ve eğer düzen uluslar arası hukuktan yana olsa ve herkes tarafından tarafsız bir şekilde uygulanıyor olsa bugün olduğumuzdan çok daha iyi bir durumda oluruz. Böylece dünya çok daha fazla rahatlayacaktır.
Bu bir düğümdür. Filistin bir düğüm ve insanlar bunun farkında değiller. Dinin adını kullanarak gelip birilerine saldırmak ve mülklerini ellerinden almak 20. yy’da kabul edilemez bir şeydir. Diğer bir nokta ise Filistin üç büyük dinin merkezidir. Ahlaki bir çözüm, dünyadaki bütün büyük dinlerin değerlerini temel alan bir çözüm.Eşitlik, kardeşlik, hoşgörü gibi değerler. Bu hayal ettiğimiz bir şey. Ve bunu bir süreliğine tattık biz Filistin’de, Hıristiyanlar, Yahudiler, Müslümanlar hep birlikte yaşıyorduk. Hiçbir problemimiz yoktu. Birlikte vardık ve saygılıydık ve iyi komşulardık. Ama biri hiç kimse yokmuşçasına gelip “Hayır Tanrı bana buranın benim toprağım olduğunu söyledi” dediğinde çatışma orda başlar. Dolayısıyla birisi Filistin’deki düğümü çözmeye başlarsa her şey zamanla yerine oturacak. Bu hayati bir nokta sanırım. Tabi ki başka odak noktaları var; şirketlerin ve ABD’nin petrole karşı açgözlülüğü ve başka hususlar. İnsanlara pek çok açıdan saldırabilirsiniz ama dine saldırdığınızda bu çok duygusal bir hale gelir. Çok ateşlenmiş olur. Ve dinin insanları ahenk içinde bir araya getirmesi gerekir, onları birbirine düşman etmemelidir. Ama maalesef din kullanıldı ve bence Siyonizmin bununla çok ilgisi vardır, çünkü din adına insanları baskılamaya, mülklerini almaya ve boyunduruk altına almaya geldiler. Ve tabi ki bu herkeste tepki yaratır. Tarihteki bu dönemi çoktan aşmalıydık. Çünkü Ortaçağda bu yaşandı ve çok korkunçtu. Ve bugün dini çatışma unsuru değil bütünleyici ahenkli birleştirici bir unsur haline getirmemizin zamanı geldi.
İsrail’in baskısı kadın-erkek için durumu aynılaştırıyor
Evet, bu çok önemli bir soru. Çünkü Kadın Birliği iki alanda çalışıyor. Bir siyasi ve milli alanda diğeri kadınlar alanında. Birlik olarak pek çok kampanya düzenledik; kadın kotası için, aile hukuku için, kadına eşit veya pozitif ayrımcılık dediğimiz hakları tanıyan her türlü kanun ve kararname için. Bakanlık seçimlerinde kadınlara kota konmasını başardık ve netice çok iyiydi. Seçimlerde çok seçkin kadın adaylarımız oldu. Yani iki alanda çalışıyoruz. Ama yine siyasetin durumuna göre değişir. Mesela İsrail’in baskısı çok güçlü olduğu zaman kadın ve erkek için çalışmak aynı şey diye düşünürsün çünkü erkekler de baskı altındadır. Ama mesela 1993’te Oslo barış anlaşmasının başlarında Filistin otoritesi sağlandığında ve işler bir parça sakinken kadın hakları ve kadının durumu için çalışmalar yoğunlaşmıştı. Herkes siyasi haklar için siyasi otoriteye dayanıyordu. Tabi şimdi bu istikamette bize yardım eden ekstra başka bir kurumumuz mevcut ki o da Kadın İşleri Bakanlığıdır. Bizim ve diğer kadın kuruluşlarının üzerinde çalıştığı başka bir şey de var ki o da kadınların çalışabilmesi ve ekonomik olarak bağımsız hale gelmeleri için eğitim ve iş eğitimidir. Çünkü ekonomik olarak bağımsız hale geldiklerinde daha güçlü ve kendine güvenli olduklarını düşünüyoruz. Dolayısıyla iki alanda çalışıyoruz.
Aynı zamanda Filistin’de coğrafi farklılıklar var. Mesela belki orta Filistin’de kadınlar daha aktifler, pek çok grup arasında etkileşim var, ve en güney ya da kuzeydekilerden daha az muhafazakardırlar. Şehirden şehre değişir.
Barışı en çok isteyen de barıştan en çok mahrum olan da biziz…
1967 ile 2000’deki ikinci İntifada arasında Filistinliler çok uzun bir süre direndiler ve bu şiddet kullanılmayan gösteriler gibi yöntemlerle yapılan bir mücadeleydi.. Bir iki askeri olay olmuştu ama asıl mücadele siyasi mücadeleydi ve şiddet içermiyordu. Ve bütün o yıllar boyunca kimse “Ah bakın Filistinliler nasıl mücadele ediyor?” demedi. Kazanmak yerine devamlı kaybettik. Ve birinci İntifada sonrasında o ünlü siyasi insiyatifi ve tavizi verdiğimiz an, bu “Tamam, İsrail devletini kabul ettik ve iki devlet üzerine konuşalım” dediğimiz ünlü kabul idi. Düşününce bu adil bir çözüm değildi ama barış uğruna bunu yapalım dedik. Ne oldu? Yerleşimler daha da arttı ve arttı. Filistinliler bir parça bir şey verdiklerinde İsrailliler daha da şiddet yarattılar. Kimse İsraillilerin yaptığı şiddetten bahsetmiyor. Görüyorsunuz Filistinliler her şeyden mahrum bırakılarak yavaş bir ölüm yaşıyorlar. Seyahat sınırları ve şimdi duvar. Biz de şiddetin kurbanıyız. Ama dediğiniz gibi kurban olarak resmedilmek istemiyoruz. Çünkü özgüvenimiz var ve haklarımızı almak için mücadelemize inancımız var. Kadınlar şiddet kurbanı olarak gösterilmemeliler. Evet kurbanlar var, acı vakalar var. Ama kadınlar insiyatifi ellerine alıyorlar ve çok güçlüler. Ve pek çok dernek vakıf var. Kadın hareketi çok güçlü. Tabi ki her bir küçük köy ve kasabaya ulaşmış değil ama büyüyen bir hareket. Batı tabi Filistinlileri barışı istemeyenler olarak görüyor. Ne de olsa barışı isteyen biziz, barıştan mahrum olanlar biziz. Durumu görebilirsiniz. Barışı isteyen biziz. Ama adalet temelli olmayan bir barışı istemiyoruz. Bu nedenledir ki bizi şiddet yanlısı gösteriyorlar çünkü adil olmayan çözümlere “Hayır” diyoruz. Temel haklar konusunda ödün vermek istemiyoruz. Daha bölünme olduğunda bile Filistinliler bundan memnun değildi. Barışı reddettiler. Çünkü Filistinlilere ait olan çoğu toprağı İsraillilere Yahudi devletine verdiler. Bize göre Yahudi bir devlet zaten ırkçı bir fikirdir. İnsanların çoğunun Arap olduğu bir bölgede nasıl Yahudi devleti kurabilirsin ki? Nasıl olabilir bu? Bu demektir ki insanları ya vatandaşlıktan çıkaracaksın ya da ayıracaksın ya da ülkeden atacaksın. Birleşmiş milletlere gidip burada bir Hıristiyan devlet istiyorum nasıl diyebilirsin. Fransa’da Hıristiyan bir devlet istiyorum nasıl diyebilirsin? Bunu nasıl dersin? Bu bizim İslam devleti olmamız meselesi değil. Bu nasıl bir şeydir ki dışarından biri burada yaşamayan biri gelir de Filistin toprağı üzerinde Yahudi devletini dayatmaya çalışır?
Namus cinayetlerini toplum artık kabul etmiyor…
Kadınlara karşı baskının olduğunu kabul ediyorum. Baştan şunu söylemeden geçemeyeceğim; kadına karşı şiddet her yerde ortaya çıkan bir şeydir. Bu yüzden biz de herkes gibiyiz. Namus cinayetleri vuku buldu ve buna karşı savaşıyoruz. Ama bence eğer yanılmıyorsam eskiden olduğu gibi yaygın bir şey değil. Çünkü bu kabul edilir bir şeydi ama şimdi olduğunda bütün toplum ayağa kalkıyor. Yani bu ortadan kaldırmak için mücadele ettiğimiz bir şeydir.
Kültür-sanat çözümsüzlükten bunalmış gençler için umut kapısı
Öncelikle genç neslin daha eğitimli olduklarını görüyorum. İkincisi daha özgüvenliler. Kendilerine güveniyorlar. Sanırım ne istedikleri konusunda netler. Bütün gruplardan kadınlar daha netler ve siyasete daha fazla katılıyorlar. Siyasi partilerin içerisinde bizim neslimizde olduğundan çok daha etkinler. Aynı zamanda kadınlar sadece siyasi mücadelede değil kültür ve eğitim alanında da ve başka alanlarda da çok faaller. Şimdi kültür bence Filistinlilerin yaşamının çok önemli bir boyutu. Çünkü kültürle dünyaya ulaşabilirsiniz ve kültürle çocuklarınıza kendilerini ifade edecek ve sorunlarıyla baş edecek bir araç vermiş olursunuz. Müzik çok önemli bir yön. Ben kendim bir müzisyenim. Şarkı yazar ve piyano çalarım. Sözlerini ve bestesini kendim yaptığım bir cd hazırladım. Çok kısa zamanda piyasaya çıkıyor. Ve söyleyen de çok güzel bir sese sahip olan görümcem. Tarzım daha çok batı müziği. Ama gerçekten Edward Said Müzik Konservatuarı adında Birzeit üniversitesine bağlı bir konservatuar kurmuş olmaktan çok gururluyum. Bu 13 yıl önce kuruldu ve 50 tane dalımız var. Beş yüzün üzerinde her çeşit müzik aletini çalan çocuğumuz var. Doğu müziği ve Batı müziği kolumuz var. Müziğin bu çocukları ve halkı nasıl etkilediğini görseniz şaşırırsınız. Konser sezonumuz oluyor. Geçen sene Ghasan Kanafani’yi temel alan ve genel müdürümüz Sirri Khuri tarafından kompoze edilen Fawanizin Müzik Kodu adında çok güzel bir ürünümüz oldu. Harika bir yapımdı. Dokuz on üç yaş arası çocuklar söylüyor ve çalıyorlardı. Aynı zamanda çok güçlü bir sinema akımız var burada. Kültür ve sanat bu topraklarda çözümsüzlükten bunalmış gençler için kendilerini ifade edebilecekleri önemli bir alan ve bir umut kapısı.