Shelina Zahra Janmohamed
Yazar
Haberleri yakından takip ediyordum. Müslümanlar hakkında bir sürü haber çıkıyordu. Fark ettim ki, benim gibi hem Avrupalı hem de İslâm inancının içinden gelen birisi olmaktan rahatsızlık duymayanların, fikirlerini ifade edebileceği bir mecra yok. Bu yüzden yaklaşık üç yıl önce, benim gibi insanların fikirlerinin yer aldığı bloğumu kurmaya karar verdim. Burada devamlı bir şeyler yazdım ve yazdıkça daha çok soru aldım. Kısa sürede bu kadar geniş bir kitle tarafından takip edilir hâle gelmek benim için şaşırtıcıydı.
“Başörtüsü konusunda, televizyonda olanlar hakkında tam da benim söylemek istediklerimi ifade ediyorsun!” şeklinde yorumlar alıyordum. Yazdıklarımı okumanın onlara heyecan verdiğini söylüyorlardı. Aynı zamanda herkes çevresindekilere tavsiye ediyordu. Bu, benim yazmaya devam etmem için önemli bir sebep oldu. Birçok okurum, İngiltere’de yaşayan Müslüman bir kadın olarak anılarımı yazmam gerektiğini söylüyordu bana.
Anılarımı yazma fikri üzerine düşünürken aslında Müslüman kadın üzerinden tartışılan konunun biraz dışında bir şeyler yazmak istediğimi fark ettim. Çünkü kitaplarda Müslüman kadınlar hakkında bir şeyler okuduğumuzda çoğu zaman ya ezildiklerini ya da İslâm’ı reddedip özgürleştiklerini anlatan hikâyeler görüyoruz. Ama gerçekte ikisi de Müslüman kadının hikâyesi değildi. Bu yüzden hatıratımı eğlenceli bir şekilde, hicvederek evrensel bir hikâye olan aşk üzerine yazmaya karar verdim. Çünkü aşk, bütün insanların ortak paydasıydı. Müslüman olsun ya da olmasın herkese dokunan bir konuydu aşk. Böylece “Başörtülü Aşk” kitabı ortaya çıkmış oldu.
Kitabı okurken görüyorsunuz ki evliliğe giden yolda insanlar aslında farklı bakış açılarına sahipler. Bunlar, önceden karşılaşmadığım durumlar ve benim gelişmeme katkı sağlıyorlar. Böylece okuyucunun farklı fikirleri ya da bakış açılarını anlamış oluyorum. Meselâ başörtüsü takan kadınların monoton bir hayat yaşadıklarını, bütün gün evde oturup namaz kıldıklarını düşünen bir adamla karşılaşıyorum. Veya görüşmeye gelecek olan erkeklerden beni saatlerce bekletenleri oluyor. Bu bana, başörtülü bir kadın olarak hakkımdaki farklı fikirlerle nasıl baş etmem gerektiğini öğreten bir tecrübe oluyor ve benim için neyin önemli olduğunu fark etmemi sağlıyor. Böylece saygının önemli olduğunu ve başka insanların sana nasıl davranmasını beklediğini öğreniyorsun. Bu hikâyenin etkileyici olması da bundan kaynaklanıyor gibi geliyor bana.
Gençlik yıllarım biraz sıkıntılı geçti. Çünkü yaşıtlarım partilere, diskoya, okul balosuna giderken benim bunların hiçbirine gitmeme izin yoktu. Ama aslında ben gitmeyi çok istiyordum. Kafam çelişkilerle doluydu. Bir yandan örtülü, vakur bir kız olmak istiyordum bir yandan da arkadaşlarımla beraber olmak istiyordum. Sanırım o yaşlarda herkes böyle duygular yaşamıştır. O dönemde karşı cinsi çekici bulmaya ve kendinizle muhataplarınız arasındaki sınırlarda uzlaşmaya çalışmaya başlarsınız. Bunu yerli yerine oturtmak zaman alır. Gençlerin kafasındaki bu sorulara cevap aranmıyor. Bunun doğal bir şey olduğu yadsınıyor. Karşı cinsle konuşmaları yasaklanıyor. Evlerde haremlik selâmlık yaşam tarzı uygulanıyor. Oysa bu durumu, bu çekimi hissetmenin doğal olduğunu kabul ederek anlamlandırabilirsiniz. Bana göre eğer Allah bizim için birilerini yarattıysa onlar için bir şeyler hissetmemiz gerekir.
Bu durumun tam tersi davranmaya zorlanmak, gençler arasında dine karşı bir başkaldırıya yol açıyor. Çünkü o zaman, İslâm'ın ihtiyaçlara cevap vermediğini düşünmeye başlıyorlar.
Sanırım açık görüşlü bir ailem olduğu için gerçekten şanslıydım. Her konuda olmasa da bazı konuları rahatça konuşabiliyorduk. Böylece, bir anlamda kendimi keşfetme ve muhtemel eş adayları ile konuşma fırsatım oldu. Bu da benim için neyin önemli olduğunu ve bu zorlukları nasıl çözümleyeceğimizi anlama imkân verdi.
İslâm'ın yapısına baktığımızda temel prensiplerden birinin “tedbir ilâçtan evlâdır” olduğunu görürüz. Bu, hayatın sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için gereklidir. Aynı zamanda şeriatın, kesin çizgileri ve sınırları korumak üzere var olduğunu görürüz. Şeriat her gün, her vakit uygulanmak için değil; kesinlikle aşırı olan şeyler içindir. İslâm’da zorlama olmadığı konusu çok nettir. Yani herhangi bir değişim veya prensip insanın içinden gelmeli ve insanın fıtratını yansıtmalıdır. Şeriat ise sadece bu sınırları organize ederek insanlara, duygularını idare etmede yardım etmek için belli bir mesafede durur. Demem o ki insanlar bir toplum içerisinde yaşadıklarında bunu diğer insanlara saygı göstererek gerilim veya çatışma yaratmadan yapmaları gerektiğini bilirler.
Örneğin “Müslüman kadınlar örtünmelidir!” dendiği zaman birisinin: “İyi de neden böyle olmak zorunda?” diye sorması gerekir. Çünkü biz bunun altında yatan değerler bütününü anlamak durumundayız. Bu değer vakardır. İnsanlar tutku ve şaşaayı makul bir seviyeye indirmek zorunda. Böylece mutlu ve rahat bir şekilde birlikte yaşayabiliriz.
Bir de şöyle bir düşünce var: “Müslüman kadınlar örtünmelidir ama yine de kadın ve erkek ayrı yerlerde olmalıdır.” İyi de o zaman ne anlamı var örtünmenin? Amaç, kadınların ve erkeklerin ölçülü bir şekilde giyinerek birbirleriyle iletişim kurabilmeleri, konuşabilmeleri ki toplum daha yaşanabilir bir yer olsun.